Bir kız bir kere azmaya görsün, derim ben. Eğer kızının okuldan çıktıktan sonra sokaklarda oynaması senin tek üzüntünse yine talihin varmış derim. Tam şu dakikada mutfakta olması gerekiyor diyorum, oysaki o yukarıda odasında yüzüne boya sürüyor ve tencereleri et ve ekmekle dolmadıkça ayakta duramayan altı zencinin ona kahvaltı hazırlamasını bekliyor.
Ve annem de diyor ki, "Okul yönetmenlerine göre ben kıza söz dinletemiyormuşum , ben kıza ... " "Ama," diyorum. "Dinletemiyorsun, öyle değil mi? Onunla hiç uğraşmadın," diyorum. "Artık bundan sonra nasıl başlayabilirsin, kız on yedisine vardı?" Bir süre düşündü.
"Ama onlara göre ... Karnesi bile olduğunu bilmiyordum.
Bu yıl artık karne kullanmayacaklarını bana söylemişti geçen sonbaharda. Ve şimdi de profesör Junkin beni telefona çağırıyor ve bir daha okula gelmezse okulu büsbütün bırakması gereke cek diyor. Nasıl yapar bunu bu kız? Nereye gider? Bütün gün şehirdesin, sokaklarda gezseydi sen görürdün." "Evet," diyorum. "Ama sokaklarda gezseydi. Ben hiç sanmıyorum ki herkesin gözü önünde yapabileceği bir şey için okuldan kaçmış olsun," diyorum.
"Ne demek istiyorsun?" diyor annem.
"Hiçbir şey demek istemiyorum," diyorum. "Sizin sorunuzu cevaplıyorum yalnızca." Sonra yeniden ağlamaya başladı, etinden ve kanından olanların nasıl kendisini lanetlemek için ayaklandığını anlattı.