Küçük Ağa'dan sonra Tağrık Buğra'nın her romanını büyük bir istekle okumaya başladım ama Küçük Ağa'da aldığım tadı hiçbirinde bulamadım. Buna rağmen "Yalnızlar"daki psikolojik tahlillerin başarısı beni etkiledi. Başta ana kahramanı Murat zannederken kitabın ortalarında Rıza Candaş'ı başköşeye oturtuyor yazar. Çocukluk ve gençliğini maddi imkansızlıklar içinde geçirmiş olan Doktor Rıza, çevresindeki herkesten bu yılların intikamını alıyor adeta.
İçindeki korkunç yalnızlık arttıkça daha acımasız, gururlu ve umursamaz oluyor. İnsanlarla ilişkisini onları, korkunç bencilliğiyle küçümsemek, aşağılamak ve değersizleştirmek üzerine kuran doktor, bu yüzden tam eşini kaybedecekken her şeyin farkına varıyor ve tertemiz bir sayfa açmak üzere Murat'ın İzmir'deki çiftliğinden İstanbul'a dönüyor.
Hayatla kavgalı olduğu için yalnız olan Doktor Rıza Candaş, hayatın getirdiği sorumlulukları üstlenmediği için yalnız olan Murat, sevdiği insanla değil de sevdiğini zannettiği insanla evlenen Hürrem ve okulu bırakıp yıllardır Murat'ı bekleyen Şükriye...
Romanın sonunda Murat'ın nişanlısı Şükriye'nin intihar etmesi, herkesi kendine getiriyor. (Murat, Hurrem, Nigar Hanım, Doktor Rıza, Şükriye'nin babası Hüseyin Bey ve Şükriye) Elindekilerin kıymetini bilmeye, hayatı iyisiyle kötüsüyle kabul etmeye ve yaşamaya bir başlangıç yapılıyor.