Yalnızlar

Tarık Buğra
Yazarın ilk eserim dediği "Akümülatörlü Radyo adlı tiyatro oyununun romana dönüşmüş halidir. "Altın çağında, gençliğinde çektiği yoklukların bir toplum düşmanlığına dönüşmesini önleyen, ama iyi niyetlerinin tepkilerini sertlikten kurtaramayan Doktor Rıza... Onun ölümle karşı karşıya getirip hayata yeniden kazandırdığı genç kız: tek umudun ayakta tuttuğu Şükriye... Mutluluğun bir ameleliği olduğunu kavrayamayan Hürrem ile Murat! Kalbi sevgi ile dolu ama bütün sevgilerin ve sorumlulukların kaçağı, yenik Hüseyin bey!
252 sayfa
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

238 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Çok ağır bir dönemimde, beni anlayacak bir insana ihtiyacım varken, hatta bunu yüreğimdeki canhıraş çığlıklarla isterken, kütüphanede direk olarak Tarık Buğra'nın olduğu rafa gittim. Bir yerlerde yine yazmıştım, bu adam benimle ilgili bir şeyler biliyor, deye. Kesinlikle yanılmıyorum, çünkü bana kalırsa bu adam insanların bütünüyle ilgili bir şeyler biliyor; en karanlık taraflarını. Kitabın başından sonuna kadar Murad, Hurrem, Rıza, Şükriye arasında dolandım durdum. Hepsinde bir parçamı buldum. Kendimi bulamadıklarımsa çevremde bulduklarım oldu. Kalbim sıkışa sıkışa okudum. (Aramızda kalsın, bir ara bu kitap benim sebebim olur, bile dedim.) Bana çok acı verdi. Bilmem belki şimdilerde bir La Fontaine masalı okusam o da bana acı gelebilir ama bu kitap benim için bir dönüm noktası olabilir. Çok İyi veya çok kötü yönde. Sanırım herkese hitap etmez bu roman ama birine biraz hitap etmişse onun asla unutamacağı bir eser olur. ( Ne yazdığına dönüp bakmacağım, çok sarsıldım.)
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma
240 syf.
9/10 puan verdi
Herkes saklar yalnızlığını; Kimi bencillikle, Kimi küstahlıkla, Kimi ise büyük umutlara sıkı sıkı sarılarak... Kendimizden her kaçışta yeni bir "ben" buluyorsak yalnızız vesselam. Kitabı okuduktan sonra kitabın bendeki tezahürü bu şekildedir.
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma
252 syf.
·
Puan vermedi
uzgunum bu bir inceleme degil
pek inceleme gibi olmayacak, bugun hakkinda yazayim biraz… uzun bir aradan sonra ilk edebiyat dersine bu kitabi sohbet tadinda degerlendirerek girdik, huseyin hocayi o kadar ozlemisim ki ders ilac gibi geldi, tum ihtiyacim buymus sanki, futursuzca ettigi her cumleyi defterime hizlica karalamaya calisirken ufak bir kelimeyi kacirmanin endisesini
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma
252 syf.
·
Puan vermedi
Tarık Buğra’nın Yalnızlar adlı romanı, bireyin yalnızlığını hem toplumsal hem de bireysel düzlemde ele alan, derinlikli bir psikolojik ve toplumsal analiz sunar. Roman, farklı sosyal sınıflardan gelen karakterler aracılığıyla modern insanın yabancılaşmasını, iletişimsizliğini ve yalnızlığını ortaya koyar. Tarık Buğra, aşk, dostluk ve aile bağlarının insana huzur ve anlam arayışında nasıl yetersiz kalabildiğini, hatta bazen bu bağların yalnızlığı daha da derinleştirebileceğini ustalıkla işler. Karakterlerin içsel çatışmaları, duygusal boşlukları ve hayata karşı duruşları, okuyucuyu kendi ilişkileri ve yaşamı üzerine düşünmeye sevk eder. Sade ama derinlikli bir üslupla kaleme alınan roman, toplumsal değerlerin birey üzerindeki baskısını ve modern dünyanın getirdiği yabancılaşmayı çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. Yalnızlar, yalnızlığın kaçınılmaz bir kader mi yoksa bireyin kendi tercihleriyle yarattığı bir durum mu olduğunu sorgularken, okuyucusuna insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve içsel huzur arayışını sorgulatan etkileyici bir yapıt olarak öne çıkar.
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma
252 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Yalnız—lar, birbirlerinden bir hayat çizgisiyle ayrıdırlar, hep biraz dışarıya kaçan ve taşan o çizgilerde; o istenmeyen yalnızlıktadırlar. Kimse varamaz bir kimsenin yalnızlığına zira evvelinde varmalıdır kimsesiz yalnızlığına. Yalınlıktan gelme midir yalnızlık yahut kimsesizlikten mi, bilinmelidir. Yalnızlık kimedir, yalnızlık neyedir ve
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma
238 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Kitabın ismiyle bağdaştırmayı amaçladığım bir romanı bitirdikten sonra keyifle yazma niyetindeyim. Çünkü hakiki manada yalnızların romanını okuduğuma inanıyorum. Okurken biraz biraz Peyami Safa’nın Yalnızız romanını hissetmekte bana epey keyif verdi. Daha evvelinde Akümülatörlü Radyo ismiyle bir tiyatro olan bu eseri romana çeviren Tarık Buğra, olaylar ve vaka üzerinden anlatımdan ziyade betimlemelere ve psikolojik tahlillere yer vermiştir. Aslında iki ana karakterin çevresinde gelişen olaylar gibi gözükse de ben kitapta dört ana karakterin olduğunu düşünüyorum. Bir tanesi gününü gün etmek için her şeyi bir kenara bırakan müzisyen Murat Kervancı, diğeri zor şartlar altında okuyan ve acıdan haz alan Dr. Rıza Candaş. Ardından da zor olan hayatı daha da zor hale getirmeyi amaçlayan güzeller güzeli Hürrem ve kendinden fedakarlığı iyilik zanneden Şükriye. Sahiden yalnızlar. Kitap yaklaşık 150. sayfadan sonra kendini açmaya ve hızla ilerlemeye başlıyor. Fakat belli bir olay örgüsünde ilerlemediği için bir karakterin bir yerden başka bir yere ilerlemesi biraz sancılı oluyor. Çünkü bekliyorsunuz. Bu bekleyiş sizi kendinizle baş başa bırakıp ruhunuzu dinlemenize, hayatınızı sorgulamanıza vesile oluyor. Tür olarak çok sevdiğim bir alanda olması kitabı sevmeme vesile oldu. Umarım sizde seversiniz.
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma
240 syf.
8/10 puan verdi
·
12 günde okudu
"Altın çağında, gençliğinde çektiği yoklukların bir toplum düşmanlığına dönüşmesini önleyen, ama iyi niyetlerini tepkilerini sertlikten kurtaramayan Doktor Rıza... Çürümelere karşı hayatın savunucusu Rıza! Onun ölümle karşı karşıya getirip hayata yeniden kazandırdığı genç kız... Tek ümidin ayakta tuttuğu Şükriye! Mutluluğun bir ameleliği olduğunu kavrayamayan Hürrem ile Murad!" Yazarın karakterleriyle ilgili olan özeti bu. Parça parça yalnızlığa giden insanlar... Romanda olaydan çok, psikolojik betimlemeler ön planda. Yazardan okuduğum ilk kitaptı ve kalemine, o betimlemelere hayran oldum. Bir sürü satırın altını çizdim, bir sürü yerde kendimi buldum. Yazarın Murad'a olan tabiriyle söyleyeyim: 'Hayatın dışında, zamanı kavrayamayan' insanlarsanız eğer bu kitap tam sizlik olabilir. İyi okumalar...
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma
252 syf.
9/10 puan verdi
Yokluk hiçleşmenin yanında nedir ki?
Başlarda karakterlerin psikolojik betimlemelerinin uzunca yapılıyor oluşu beni sıkmıştı. Öyle ki olaylar merkezde olmadığından kitapla ilgili heyecanımın da pek diri olduğu söylenemezdi. Ne zaman ki yarıya geldim kitabı elimden bırakamayıp bir gecede bitirdim. Kitap adından da ipucu verdiği gibi etraflarındaki insanlar içinde kişilerin nasıl ruhsal yalnızlıklara sürüklendiğini anlatıyor. Tamamen kendi verdikleri kararlardan dolayı doğup büyüdüğü yakın çevrelerinden kopuşlarının getirdiği, çektikleri eziyetler sonucunda toplumdan ayrışmışların ta içinde sakladıkları yalnızlıklarını
Tarık Buğra
Tarık Buğra
'nın usta kaleminden okumak bizi de kendi hayatımız üzerine önlenemez suretle düşündürüyor. Kitap bittikten sonra şunu anladım : Mutluluğu kendi içimizde saklamıyoruz doğrusu bu çok bencilce olurdu. Mutluluk onun ameleliğini yapanları kendiyle mükafatlandırır ve bu da saadeti arayan ruhların birbirini anlamasıyla sağlanır.
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma
252 syf.
·
Puan vermedi
Yalnızlaşma sanatı
Açıkçası kütüphanede aradığım kitabı bulamadığım için bu kitabı okuyayım bari diye aldım okuması biraz zordu kısa olmasına rağmen Doktor Rıza Candaş( formülleri) çok evlenmek istediği kişiyle evlenebilmesine rağmen ona tutunmak yerine kendini yalnızlaştırmayı seçiyor. Gelin görün ki yine memnu ilişkiler söz konusu... Kitapta alıntıladığım çok yer oldu Aklımda kalan alıntı ise " Güneş batınca mumlar yakılır." Keyifli okumalar okudum ama okunmasa da hayatımızda çok büyük bir eksiklik olmazdı:)
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma
252 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Tek amacı değerleri küçültmek, insanları aşağılamak olan gurur abideleri. Seven, ama mecburiyetleri sevgisinin önüne geçenler. Yalnızları oynarız bazen sahnede, kimse anlayamaz bizi ve bir güle ulaşmak için çoğu zaman ne kadar papatyayı çiğnediğimizin farkında değilizdir.
Yalnızlar
YalnızlarTarık Buğra · Ötüken Yayınları · 2018583 okunma

Yazar Hakkında

Tarık Buğra
Tarık BuğraYazar · 42 kitap
Süleyman Tarık Buğra (d. 2 Eylül 1918 – ö. 26 Şubat 1994), Türk gazeteci ve roman, hikâye, oyun ve fıkra yazarı. Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının tanınmış yazarlarındandır. Çok yönlü bir yazar olan Buğra, özellikle romanlarıyla tanınır. 1991'de devlet sanatçısı unvanı almıştır. 1918'de Akşehir'de doğdu. Babası, Akşehir'de ağır ceza hâkimi olarak görev yapan Erzurumlu Mehmet Nazım Bey, annesi Akşehirli Nazike Hanım idi. Çocukluğunun geçtiği Akşehir'i eserlerinin çoğunda mekân olarak tercih etti. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. Ortaokulda Rıfkı Melül Meriç'in öğrenicisi oldu. 1933'te ortaokulu bitirdikten sonra yatılı öğrenci olarak İstanbul Erkek Lisesi'ne devam etti. İstanbul Lisesi’nde Hakkı Süha Gezgin'in, Pertev Naili Boratav'ın öğrencisi oldu. Yazar olmaya onuncu sınıfta karar verdi. Tarık Nazım müstear ismiyle hikâye ve şiirler yazmaya başladı. Okulun yatılı kısmı kapanınca Konya Lisesi'ne geçti ve 1936'da mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde iki yıl okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne geçti. Parasızlık nedeniyle zor bir öğrencilik dönemi geçirdi ve üç yıl sonra mezun olamadan bu okuldan da ayrıldı. 1942-1945 yılları arasındaki üç yıllık askerlik görevi sırasında devlet memurlarının bıyıklarını kesme kuralını ihlal ettiği için on bir sürgün yaşadı. İlk piyeslerini ve ilk romanını askerliği sırasında yazdı. İlk eseri, Akümülatörlü Radyo başlıklı piyesti. Eser, Şehir Tiyatroları tarafından reddedilince, Yalnızlar başlığıyla roman hâline getirdi. Askerli hizmetini tamamladıktan sonra İstanbul'a döndü ve 1947'de Edebiyat Fakültesi'ne kaydoldu. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan'ın öğrencisi oldu. Bir yandan da Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavinliği görevinde bulundu. 1948'de yazdığı Oğlumuz başlıklı hikâyesi Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada ikincilik ödülüne layık görüldü. Bu ödül ona edebiyat ve basın dünyasının kapılarını araladı. 1949'da ilk kitabı olan ve içinde 13 öykü bulunan Oğlumuz'u yayımladı. Çınaraltı dergisini çıkaran Yusuf Ziya Ortaç, kendisine dergiye katılmasını, Sanat Hareketleri başlıklı sütunda her hafta bir öykü yazmasını önerdi. Dergiye gönderdiği ilk hikâye, “Havuçlu Pilav Meselesi” başlıklı hikâyesi oldu. Basın dünyasından da iş teklifleri alan yazar, bu teklifler sayesinde basın hayatına atılmak için cesaret buldu ve Edebiyat Fakültesi’nden mezuniyet tezini vermeden ayrıldı. 1949-1952 arasında Akşehir’de babası Erzurumlu Mehmet Nâzım Bey’le birlikte “Nasreddin Hoca” gazetesini çıkardı. 1950'de Jale Baysal ile evlendi, on sekiz yıl sonra boşanma ile sonlanan bu evlilikten 19 Aralık 1951’de kızları Ayşe dünyaya geldi. 1952'de babasını kaybeden Buğra, gazeteyi elden çıkardı ve İstanbul'a döndü. Aynı yıl, ikinci hikâye kitabı “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” yayımlandı. 1952-1956 arasında Milliyet, Vatan, Yeni İstanbul gibi gazetelerde edebiyat tenkitleri ve denemeler yazdı. Gazeteciliğinin bu ilk yıllarında Abdi İpekçi, Reşat Ekrem Koçu ve Peyami Safa ile çalışma imkanı bulduğu bilinmektedir.[5] Bu arada üçüncü öykü kitabı İki Uyku Arasında'yı (1954)'te yayımlayan Buğra, 1955'te Siyah Kehribar başlıklı bir roman yazdı. Dönemin faşist İtalya'sında geçen romanın pek çok eleştirmen tarafından hoş görülmedi ve yazar bir bekleme dönemine girerek uzun süre başka roman yazmadı. Gazeteciliğe 1956-1957 yıllarında Vatan ve Yenigün gazetelerinde yayın müdürü olarak devam etti. 1958'de Milliyet gazetesi spor sayfası sorumluluğu yapan Buğra, aynı yıl Tercüman ve Yeni İstanbul gazetelerinde de yazarlık görevini sürdürdü. 1959'da önce Tercüman'ın, ardından Yeni İstanbul'un, ardından da Türkiye Spor isimli günlük spor gazetesinin yayın müdürlüğünü yaptı. 1962 yılında ise Yol adlı haftalık derginin yayın müdürlüğünü yaptı. Bu arada Türk Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen Küçük Ağa romanını hazırladı. Küçük Ağa, 1963 yılında Yeni İstanbul'da tefrika edildi ve 1964'te de kitap olarak yayımlandı. Çok olumlu tepkiler alan roman, Mehmet Kaplan tarafından mezuniyet tezi olarak kabul edildi ve böylece Buğra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden diploma aldı.[8] Küçük Ağa'nın ardından dördüncü öykü kitabı Hikâyeler'i, Küçük Ağa'nın devamı olan Küçük Ağa Ankara'da ve ardından da Komik-i şehir Naşit'in hayatını anlattığı İbiş'in Rüyası'nı tamamladı. İbiş'in Rüyası, 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda başarı ödülüne değer bulundu. Buğra, 1970-1976 arasında Tercüman gazetesinde köşe yazarlığı ve sanat sayfaları düzenleme işini sürdürdü. 1976'da Tercüman'dan emekli oldu ve zamanını bütünüyle edebiyata verdi. Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı dönem romanlarını yayımladı. Bu romanlarda Cumnuriyet'in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi. Devlet Tiyatroları'nda Edebi Kurul Başkanlığı'nda Edebi Kurul üyeliği yaptı. 8 Eylül 1977'de hikâye yazarı Hatice Bilen ile ikinci evliliğini yaptı. Yazarın, Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç Oyun (1981) adlarıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi, romanları da TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini ise Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı. Tarık Buğra'nın Sakıp Sabancı'nın hayatını anlattığı Patron başlıklı bir piyesi, Mimar Sinan'ın hayatını anlattığı bir senaryosu ile Mehmed Akif'in hayatını ele alan bir romanı da mevcuttur. Buğra, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık'la (1985) Millî Kültür Vakfı edebiyat armağanı’nı, “Yağmur Beklerken” romanı ile de 1989 Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü'nü aldı. 1991'de devlet sanatçısı unvanı aldı. 1993'teki ani rahatsızlığının ardından kanser teşhisi konan Buğra, tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 26 Şubat 1994'te hayatını kaybetti. Cenazesi Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi. 1999-2000 öğrenim döneminde İstanbul'un Pendik ilçesinde açılan bir liseye “Tarık Buğra” adı verilmiş; 2002’de Akşehir merkez Ortaokulu’nun adı "Akşehir Tarık Buğra İlköğretim Okulu" olarak değiştirilmiş ve 2004 yılında Akşehir'e bir Tarık Buğra heykeli dikilmiştir. Ayrıca Ankara’da Millî Kütüphane önünde bir heykeli bulunur. Tarık Buğra, tarihçi Ayşe Buğra'nın babasıdır. Ayşe Buğra, iş adamı Osman Kavala ile evlidir.
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.