Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Nazi Almanya’sı dönemini en iyi anlatan kitaplardan biri olarak biliniyor “Yalancı Jakob”. Sihri, o gettolardan geçmiş, yaşananlara birebir tanık olmuş yazarından geliyor. Önce kısaca Jurek Becker’den bahsetmem lazım bu kitabı daha iyi yorumlayabilmek için; zira kitabı etkileyici kılan ögelerden biri olan, gettoda yaşayan, ancak olayların hepsine birebir tanık olmayan dış anlatıcı rolü Becker’i işaret ediyor. Polonya asıllı Alman yahudisi bir ailenin çocuğu Jurek Becker. Doğum yılı getto kayıtlarına 1937 olarak geçse de muhtemelen birkaç yıl daha önce doğmuş, zira Polonya’nın işgali ardından Lodz gettosuna sürülen ailesinin yanında kalabilmesi için yaşı olduğundan büyük kaydedilmiş. Küçük çocuk ve bebeklerin gettoya alınmadığını, ailelerinden koparılıp yurtdışına gönderildiklerini not olarak düşelim; ailesi Jurek’ten ayrılmamak için böyle bir yol bulmuş. 1944’e kadar gettoda bir arada direnmeyi başaran aile 1945’te parçalanmış; Jurek annesi ile birlikte önce Ravensbrück, sonra Sachsenhausen ve Königs Wusterhausen kamplarına gönderilmiş. Annesi yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetmiş, küçük Jurek direnmiş ve 1945te Kızıl Ordu tarafından kurtarılmış. Yardım kuruluşları sayesinde babasına kavuşabilmiş ve tüm akrabalarını kaybeden baba oğul savaştan sonra Doğu Berlin’e yerleşmiş. Okuluna devam eden ve film senaristi olarak çalışmaya başlayan Jurek Becker’in ilk büyük senaryosu 1968 tarihli “Yalancı Jakob”. O dönem film stüdyosu tarafından beğenilmeyen bu senaryo 1969’da roman olarak yayınlanmış ve 1971’de Jurek Becker’e “Heinrich Mann” ödülünü getirmiş. İzleyen dönemde biri Doğu Almanya, biri ise USA’de olmak üzere toplam iki kez filme uyarlandığını da söyleyelim. Hikaye, Berlin’deki Yahudi gettosunda geçiyor. Anlatıcımız gettoda yaşayan ama olaylara çoğunlukla birebir tanık olmayan biri; Jakob’u ve diğer kahramanları uzaktan izliyor, savaşın bitimi sonrası hikayesindeki eksik parçaları tamamlamak için araştırmalar yapıyor. Getto’da yaşam düzenli; sabah 08:00de iş başı yapılıyor, öğlen yarım saat çorba molası, akşam 18:00de paydos. Yiyecekler karneyle, açlık her yerde, 20:00den sonra sokağa çıkmak yasak. Göğüslerine ve sırtlarına dikmeyi unutacakları sarı yıldız ölüm sebebi. Yaşama dair sevinçler ve keyiflerin tümü yasak yahudilere; onlara zaten sadece iş gücü ihtiyacı nedeniyle katlanılıyor, bu yüzden gettoda insana keyif verecek her şey; hatta ağaçlar bile yasak. Kaba betondan yıkık dökük binalarda, yeşil görmeden, bir çiçek koklayamadan, pislik içinde, ölene kadar bir arada yaşıyorlar. Arada sırada güçten düşen bir mahalle toptan gözden çıkarılıyor ve toplama kampına yollanıyor. Jakob bir nöbetçinin esprisi (!) sonucu kendini çaresizce Nazi komuta merkezinde bulunca başlıyor hikaye. Normal şartlarda ölüsünün çıkması gereken bu binadan askerlerin o günkü mahmurluğu sayesinde kurtulan Jakob, binada duyduğu bir radyo haberini gettosunda paylaşınca hikayemiz de başlıyor. Ölüme gittiği açıkça bilinen bu acılı yolda tek umutları Almanların savaşı kaybetmesi olan getto halkı, Rusların yaklaştığına dair bu haberi öyle büyük bir sevinçle karşılıyor ki, hikayesini orada bitirip insanların umutlarını kırmayı göze alamıyor Jakob. Ve binbir gece masalları gibi, her gün yeni bir umut verici hikaye ile, “yalancı Jakob” olarak çıkıyor karşılarına. Gerçek çirkinken ve olanca çirkinliği ile ortadayken, insanları yalanlarla hayata bağlamaya çalışıyor. Jurek Becker’in anlatımı yalın ve akıcı. Bizi soykırıma ilişkin başka eserlerde sıklıkla gördüğümüz toplu katliamlarla, büyük şiddetle, işkencelerle tanıştırmıyor. Şiddet var, ama azar azar, gettonun doğal akışından, günlük yaşamın içinden. Kanıksanmış… Roman da işte vurucu gücünü bu sakin anlatımından, tüm acımasızlığı ile böyle bir yaşamın kanıksanmış olmasından alıyor.
Yalancı Jakob
Yalancı JakobJurek Becker · Ayrıntı Yayınları · 199845 okunma
··
137 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.