Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

216 syf.
5/10 puan verdi
·
15 günde okudu
Paulo Coelho'dan Bir Kamu Spotu
Paulo Coelho
Paulo Coelho
'nun klasik tarzı olan kamu spotu şeklinde verilmiş bir mesaj. Spoiler
Veronika Ölmek İstiyor
Veronika Ölmek İstiyor
... Neden? Hayatın monotonluğu ve bayağılığı canını sıktığı için. Farklı düşünceleri olanların deli olarak damgalanması gibi detaylar güzel olduğu kadar yeni bir şey olmasa da beni ana konuyu düşünmekten alıkoyamıyor: Veronika neden ölmek istiyor? Ya da Veronika ölmek istiyor mu? Bu kitabı zamanında bir arkadaşım en sevdiği kitap olduğunu söyleyerek tavsiye etmişti. Alıp okumuştum ve bir hayal kırıklığıyla karşılaşmıştım. Genel karamsarlığımdan mıdır bilmem ama kitabın daha, nasıl desem, kötü bir sonla bitmesini bekliyordum. Aslında öyle bitmediğine şaşırmamam gerekir, bir Coelho kitabının iyimser bir havada bitmesi zaten beklenen bir şey. Yine de bana tam uygun gelmedi. Veronika ölsün istediğimden değil, kitap "Veronika neden ölmemeli?" sorusuna adam akıllı bir cevap bulamadığı için. Oysa çözümlenmesi gereken ana konu bu zaten. "Günün birinde ya çıldıracağız ya da dünyaya hakim olacağız..." -
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
,
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki Şeytan
Bu sıralar okuduğum
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
'nin
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki Şeytan
'ında geçen bir cümle bana bu kitabı hatırlattı nedense, bu yüzden geç bir inceleme yapmak istedim.
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki Şeytan
'da Ömer diyor ki: "Hayat beni sıkıyor..." dedi. "Her şey beni sıkıyor. Mektep, profesörler, dersler, arkadaşlar... Hele kızlar... Hepsi beni sıkıyor... Hem de kusturacak kadar... Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinleştiğimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sıkıntısı bile hissetmeyecek kadar büyük bir gevşekliğe düşeceğim. İnsan bir şey yapmalı, öyle bir şey ki... Yoksa hiçbir şey yapmamalı. Düşünüyorum: Elimizden ne yapmak gelir? Hiç!.. Milyonlarca senelik bir rakam. Geçen gün bizim felsefe hocasıyla konuşuyordum. Lafı gayet ciddi tarafından açtım ve 'hikmeti vücudumuz'u araştırmaya çalıştım. Dünyaya ne halt etmeye geldiğimiz sualine o da cevap veremedi. Yaratmak zevkinden, hayatın bizatihi bir hikmet olduğu hakikatinden dem vurdu, fakat çürük... Ne yaratacaksın? Yaratmak yoktan var etmektir. En akıllımızın kafası bile bizden evvelkilerin depo ettiği bir sürü bilgi tecrübenin ambarı olmaktan ileri geçemez. Yaratmak istediğimiz şey de bu mevcut malları şeklini değiştirerek piyasaya sürmekten ibaret. Bu gülünç iş bir insanı nasıl tatmin eder bilmiyorum. Bize ziyasını beş bin senede gönderen yıldızlar varken, en kabadayısı elli sene sonra kütüphanelerde çürüyecek ve nihayet beş yüz sene sonra unutulacak eserler yazarak ebedi olmaya çalışmak, yahut üç bin sene sonra, kolsuz bacaksız, bir müzede teşhir edilsin diye, ömrünü çamur yoğurmak ve mermere kalem savurmakla geçirmek bana pek akıllı işi gibi gelmiyor." Bana öyle geliyor ki, hakikatten yapabileceğimiz bir tek iş vardır, o da ölmek. Bak, bunu yapabiliriz ve ancak bu takdirde irademizi tam bir şey yapmakta kullanmış oluruz. Ben ne diye bu işi yapmıyorum diyeceksin! Demin söyledim ya, müthiş bir gevşeklik içindeyim. Üşeniyorum..." Devam etmeden önce bir de Veronika neler diyor ona bakalım: "Mektubu yazdı. O anda yaşadığı keyif, ölmenin gerekliliği konusunda neredeyse yeniden düşünmesine yol açacaktı. Ama hapları almıştı artık, geri dönmek için çok geçti. Zaten bu gibi keyifli anları hiç yaşamamış da değildi. Sürekli depreson halinde yaşayan, hüzünlü, nefret dolu biri değildi, kendisini bu yüzden öldürmüyordu ki." Bunun yanında ölmeye karar vermesinin iki nedeni olduğunu söylüyor ki bana göre aslında bunlar dört neden: 1. Hayat hep aynı ve çok monoton 2. Ölüm hep orada, hayat ölüme akan bir nehir gibi (bunu hep ölümü, ölme eylemini, ölümden sonrasını ve yaşlılığı ölüme yaklaştırmasından dolayı olumsuz biçimde düşünmesinde görüyoruz) 3. Yaşamın devam etmesi sadece acı getiriyor (bunu yaşlılığın dönüşü olmayacak izler bırakması, hastalıklar ve kaybedilen dostlarla açıklıyor) 4. Kendini herkesten farklı görüyor: Herkes yanlış o doğru ama bunu düzeltmek için elinden bir şey gelmiyor ve bu da acizlik hissi veriyor. Veronika pek çok yöntem düşünse de hap ile yapmaya karar veriyor. Neden? Diğer yöntemler acı verici ya da onu bulacak kişilerde iz bıraksın istemiyor. Bazılarını da "kadınsı doğasına" uymayacağı için tercih etmiyor. Bir yerde gördüğüm bir söz hep aklıma gelir bu konuda: "Çıplak bir hâlde kendini öldürdükten sonra o hâlde bulunduğunu düşün. Bu seni utandırıyor mu? Eğer bundan utanacak kadar umursuyorsan hayatı, henüz gerçekten ölmek istemiyorsundur." Tüm bunlarla nereye varıyorum? Vardığım nokta şu: Veronika neden ölmemeli sorusuna felsefik bir cevap veremiyor kitap çünkü Veronika ölmek istemiyor. Evet, Veronika sadece yaşamak istemiyor. Pek haksız da sayılmaz ama ölmek istediği de söylenemez. Sorun şu ki, gerçekten ölmek isteyen ölüyor. Ömer'in de daha romanın en başında karşılaştığı problem aynı problem. Hayat sıkıcı, hiçbir şey keyif vermiyor, hayatın anlamı yok, yapılan tüm eylemler boş bu yüzden bir acziyet hissediyor ve insanın gerçekten yapabileceği tek eylemin ölmek olduğunu ama bunu yapmayacağını çünkü sadece bir gevşeklik içinde olduğunu söylüyor. Aslında Ömer de ölmek istemiyor. Arkadaşı Nihat ve pek çoğu tarafından tıpkı Veronika farklı biri olarak tanımlanan Ömer, bu farkına vardığı hayat gerçekleri karşısında aciz düşüyor. Herhangi bir yapıcı ve yaratıcı eylemin esasında boş olduğunu ve unutulup gideceği için saçma olduğunu düşünüyor. Acizliğe ve bunu değiştiremeyeceğinin farkına varan bu ikili hangi sonuca varıyor? İnsanın iradesini kullanarak hakikatten yapabileceği tek iş vardır, o da ölmek. Veronika da depresif biri olmadığını ve zaten bu yüzden ölmek istemediğini söylüyor. Kitap ölümü ve ölüm hakkında düşünmeyi, bu sayede hayatı her günü son günüymüş gibi yaşamasını anlatıyor ama nasıl? Kıza ölüyormuş hissi veren bir ilaçla. Kandırıldığını anlayan kıza ne olacak kitaptan sonra? "Hayat yaşamaya değer, her günü son günün gibi yaşa" demek kalıcı bir çözüm değil çünkü bu "İnsan neden ölmemeli?" sorusuna bir cevap değil. Bu, Nihat'ın Ömer'e cevabından pek farklı değil. Nihat da insanın zaman zaman içinden çıkamayacağı düşüncelere kapılıp bunu depresyon olarak adlandırdığını ama parayı bulduğunda hemen havasının değişip anı yaşamaya başladığını ve o düşüncelerin uçup gittiğini söylüyordu Ömer'e. Yani anı yaşamak bu karamsar düşüncelerin panzehiri. Veronika'yı nasıl tedavi ediyorlardı? Ah, evet, kızcağızı yakında öleceğine inandırarak her gününü sonmuş gibi, anı yaşamasını sağlayarak. Peki ya hasta olmadığını öğrendiğinde? Bu eski hâline dönmesi ne kadar alacak? "Anlık" bir çözümden başka bir şey değildir anı yaşamak. Veronika'nın tedavisi beyin tümörü olan birine ağrı kesici verip alnına bir öpücük kondurup "Oldu bitti maşallah!" demekten başka bir şey değildir. Aslına bakarsanız bu, insan neden ölmemelidir sorusuna verilecek her cevap için geçerlidir. Çünkü tek gerçek ölümdür, gerisi teferruattır. Hayatta herkes tarafından kabul görmüş, objektif, "İşte aradığım cevap bu!" dedirtecek bir amaç ve anlam yoktur. Bu hayattan bıkkınlık ve her şeyin farkına varıp da değiştirememek ve bir şey yapamamaktan doğan acziyet, hayatın kendi anlamı olmadığını gören ve bunu düşündükçe bir kara delik gibi içine çekilip çıkamayan; uçuruma baktıkça uçurumun da ona baktığı herkesin yaşadığı bir histir. İnsan buna karşı ilk ne yapar? "Hayatın kendi anlamı yoksa kendi anlam ve amacımı yaratmalıyım" der. "Yepyeni ve daha manalı bir hayata başlamak istiyorum... İçimdeki bu melun şeytanı boğacağım!" -
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
,
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki Şeytan
"Yaşamıma bir anlam kazandırdığın için sana teşekkür ediyorum. Bütün bu başıma gelenleri yaşamak için gelmişim bu dünyaya: İntihar girişimi, kalbimi yıpratmam, seninle tanışmam, bu şatoya gelmemiz, hepsi yüzümü ruhuna nakşetmek içindi. Bu dünyaya bir tek nedenle gelmişim, anlıyorum, seni resme, çıktığın yola yeniden döndürmek için. Yaşamımı boşa harcamadığımı bilmek istiyorum." -
Paulo Coelho
Paulo Coelho
,
Veronika Ölmek İstiyor
Veronika Ölmek İstiyor
İnsan, hayatta anlam bulamayınca kendi anlamını yaratır. Yaratamazsa hayatın anlamsızlığı karşısında "Neden yaşamalıyım?" diye düşünür. Bu kendi bulduğu anlamların ve amaçların sorunu ise, subjektif olmalarıdır. İnsanın kendi bulduğu her anlam tartışmaya açıktır ve yanlışlığı ya da önemsizliği ispatlanırsa kişi hem hayatın hem de kendi bulduğu amaçların anlamsızlığıyla karşı karşıya kalır. Kendini kandırmaya kaçar. "İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var." Ömer'in Şeytan diye adlandırdığı içindeki bu çaresiz acziyetten başkası değildi. Aynı şeytan ona ölümü tek çare olarak gösteriyor ama aynı şeytan o tembelliği ile bunu yapmasını bile engelliyordu. İnsanın derdine isim takma hastalığı ile hemen depresyon kelimesine sığınması gibi Veronika da olmayan hastalığına sığınarak derdine isim takıp onu kullanarak kendi hayatına anlam bulmasını görüyoruz. Bu yüzden sorun, insanın hayatın gerçekleri ve ölüm karşısında acziyeti değil, ondan ve hakikatleri görmekten kaçmayı istemesidir. Bu bana eskilerde çok kullanılan "Macabre" sembolizmini hatırlatır. Macabre, eski sanat eserleri, kabartmalar, resimler, heykeller ve hikayelerde gördüğünüz Ölüm karakterinin ta kendisidir. Ölümle dans eden bir dizi iskelet, kuru kafa işlemeleri ve cizimleri, ölüm meleği heykelleri hep macabredir. Ölümün hep orada olduğunu ve bir gün geleceğini, kimseyi ayırmadan alacağını, bu yüzden ölümün herkesi eşitlediğini ve hayattaki tek gerçek olduğunu hatırlatır. Ölümü sürekli hayata, sanata katarak yaşamak şuan bizim için kulağa kötü geliyor. Fakat eskiden insanların ömürleri de daha kısaydı ve ölüm her yerdeydi. Peki, ölüm hakkında düşünmek insanları ölmeyi istemeye itiyor muydu? Garip gelebilir ama hayır. Her yerde ölümle ilgili şeyler gören insanlar, "Gideyim de kendimi bi öldüreyim o zaman!" demiyorlardı. Ölümün herkesi eşitleyen mutlak son ve bir başka hayatın başlangıcı olduğunu düşünüyorlardı. Belki son birkaç yüzyılda ölümü bu şekilde yapılacak tek gerçek eylem olarak görenlerin sayısının artmasının nedeni de budur. Veronika gibi inançlı olmayan biri ve Ömer gibi yaratma eylemini sorgulayan ve Tanrı hakkında dini düşüncelere katılmayan kişiler için ölüm, hayattaki acziyetin önüne geçecek tek eylemdir. Çünkü ölüm, onlar için, bir sondur ve sonrası muammadır. İnsan, sonraki hayatın bu acziyeti sonlandıracağını bilirse ölmek için acele etmez, bir gün nasıl olsa ölecektir. Öteki tarafın kesinkes var olduğuna inanan kişi Tanrıya da inanıyordur ki bu da hayatın bir anlamı olduğunu düşünüyordur demektir. Hayatın anlamı Tanrı'dır. İnsanın hayattaki amacını o belirler ve kişiyi belirsizlikten kurtarır. Son yüzyılda insanların çeşitli felsefelere ayrılması, insanların dünya savaşları ile umutlarını ve amaçlarını kaybetmeleri ve eski inanç kavramlarının yok olmaya başlamasıyla başladı. Artık ölüm tek gerçektir çünkü ölümden sonrasının olmadığı düşünülür. Ölümü bu yüzden arzuluyor insanlar, çünkü hayatlarında bir kesinlik olması için. Artık macabre figürlerini görmüyoruz her yerde çünkü o zamanki insanlar için bu bir açıdan rahatlatıcı bir figürdü. İnsanlar hem ölümle Tanrı'yı ve yargılanacakları günü hatırlayıp namuslu yaşarlardı hem de yargılanacakları günde ister zengin ister fakir, ister siyah ister beyaz herkesin eşit olacağını hatırlarlardı ve bu da onlara adaletsizlik ve acizliğe dayanma gücü verirdi. Şimdilerde bu anlam ve inanç yok o yüzden insanlar hayatın esasında anlamsız olduğu gerçeği ile karşı karşıyalar. Bundan kaçmak için artık düşünmüyorlar bile çünkü düşünmek buraya getiriyor. Escapism altında bir kaçışa gidiyorlar ve ölümü ve hayatı düşünmemek için sığ hayatlar yaşıyorlar, hep mutlu edecek komik şeyler ve düşündürtmeyecek kadar kısa şeyler izleyip vakit öldürüyorlar. Çünkü sorun ölümün kaçınılmaz olması ve hayatın acı dolu olması değil, tek gerçeğin ölüm olması. Hayat anlamsız ve amaçsız ise insan tek gerçeğe sığınıyor. Eğer hayat anlamsız ve amaçsız ise çektiğin bütün acılar da boşuna olmuş oluyor ve buna son vermek en mantıklı ve anlamlı şey haline geliyor. Fakat bu iki karakter de ölümü arzulamıyor. Veronika yaşamak istemiyor ama yaşamak istememesinin nedeni aslında yaşamak istiyor olması. İnsan yaratma eyleminde bulunamayacaksa, bir şeyleri değiştiremeyecekse, acizliğine tek çare iradesiyle yapabileceği tek eylem olan ölüme dönüyor ama ölmek istediği için değil, yaşamak istediği için. Başa dönersek, Veronika ölmek istemiyor. Hiç de istemedi. İstese çoktan yapardı. Veronika hayatın monotonluğu, anlamsızlığı ve kendi acizliğiyle karşılaşınca ne yapacağını bilemedi ve kendi iradesiyle yapılabilecek tek eylemin kendi canını almak olacağına kanaat getirdi. Aslında kendi iradesiyle zaten yaşadığını ve kendi hayatını değiştirebileceğini, hayatın düzeninin ve dünyanın değişmesinin bir şey fark etmeyeceğini anlayabildi mi? Hayır. Bu sonuca varamadan, ona "Anı yaşa!" denilerek verilen bir tedavi ile hayata kısmen tutundu. Neden ölmek istediğini ve aslında ölmek istemediğini, yaşamak istemediğini anlayamadan bitti. Bulduğu aşkı için onunla birlikte her gününü son günüymüş gibi, ki o zaten öyle olduğunu düşünüyor henüz gerçeği öğrenmedi, yaşıyor. Fakat kendi için yaşamıyor. Veronika kendi şeytanının farkına varabilmiş değil. Veronika kaçtığı hakikatleri görmüş değil. Veronika hâlâ bir yalanı yaşıyor. Peki gerçeği öğrendiğinde devam edebilecek mi? Veronika bilmiyor ki o aslında yaşamak, kendisi için yaşamak istiyor. O ise şuan başkası için yaşamak istiyor. Başkası için yaşamak istemediğinde ise kendi için ölmek istiyor. Gerçekten istediğinin bu ikisi olmadığını hâlâ bilmiyor. İçindeki şeytana uyduğunda da o acziyet hissini gidermek ve hayatının kontrolünü eline almak için kendi canına kıymayı istiyor çünkü elinden gelenin bu olduğunu düşünüyor. Kısacası Veronika ölmek istemiyor, Veronika yaşamak istemiyor. Veronika yaşamak istemediği için aslında yaşamak istiyor, ama hayat istediği gibi olmadığı için yaşamak istemiyor. Eğer hayatın istediği gibi olması gerekmediği gerçeğini kabullense yaşamla da barışacak. Fakat bunları göremiyoruz kitapta. Coelho'nun ölümü arzulamak ve ölümü, yaşamayı istemeye ve istediğini alamamaya karşı bir protesto aracı olarak görmek arasındaki farkı görmediğini anlıyoruz. Üstüne bir de depresyondaki birine "Üzülme o zaman depresyona da girmezsin!" demek gibi saçma bir çözümle Veronika'yı kandırdığını ve ona hayatın anlamsızlığı ve kendi acizliği karşısında tutunacağı anlamlı ve amaçlı felsefik bir dal vermiyor. Veronika ölmek istiyor başlığı ile "İnsan neden ölmemeli?" diye ortaya attığı soruyu kendi cevaplayamıyor. Kamu spotu gibi yüzeysel bir yara bandı niyetine bir çözümü yapıştırıp geçiyor derin bir yaranın üstüne. Asıl sorun, kanamaya devam eden bu yaranın ne zaman tekrar açılacağı.
Veronika Ölmek İstiyor
Veronika Ölmek İstiyorPaulo Coelho · Can Yayınları · 202077,1bin okunma
·
234 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.