Servi ile gürgen arası uzanıp giden çamlar, durgun göle yansıyan akşamın kızıl ışıkları, arkalarında gümüş bir iz bırakarak süzülen kuğu kuşları. Ufukta pembe tüller ile uçuşan bulut kümeleri. Doruklarda kar parıltıları ile dikilen yalçın dağlar. Güllerde Haşim’in şiirlerini terennüm eden kamışlar.
Kamışların arasından ormanın kutularına saklanmış kırmızı kiremitli, beyaz badanalı küçük eve doğru kıvrıla kıvrıla giden ıssız yol. Evin bacalarından mutlu kıvrımlarla yükselen duman. Akşamın alacasında yuvalarına dönen kuşlar.
Bazen müşterinin isteği üzerine göre göle akan bir dere, dere üstünde bir köprü, köprüden omzunda tırpanıyla geçen bir köylü veya kolunda bohçasıyla yürüyen bir kadın hayali ilave edilirdi.
Bu resimler neyi anlatır?
Minyatürlerde yer alan manzaralar ile divan edebiyatı mazmunları arasında bir bağlantı var. Her unsur bir nevi tasavvufî sembol. Gül sevgiliyi, bülbül âşığı, lâle şarap kadehini, servi doğruluğu temsil ediyor.
Ya bu resimlerde gördüklerimiz?
Bunlar da bir nevi minyatürlerin sembolik dilini, sürekli tekrar edilen mazlumlarını kullanıyor. Turna katarları gurbetteki sevgiliye selam götürüyor. Karlı dağlar aradaki engeldir. Bacasından dumanlar yükselen beyaz badanalı kırmızı kiremitli kulübe kartpostal duyarlılığın mutluluk simgesidir. Köprü sevgilileri kavuşturur; iri gövdeli, serin gölgeli ulu ağaçlar güvenliği temsil eder.