Başkanlık sistemine geçiş konusunda referandumun ilk adımını Bahçeli atmış olsa da, bu işin Erdoğan ile Bahçeli arasında yapılan ve her ikisinin de çıkarlarını koruyan siyasal bir işbirliğiydi. Her ikisinin de böyle bir işbirliğine ihtiyaçları vardı. Erdoğan açısından durum çok netti: 10 Ağustos 2014'de halk tarafından seçilmesinden itibaren Erdoğan anayasa ve yasalara aykırı tutum ve davranışlar içindeydi. Yani açıkça anayasa ihlali suçu işliyordu. İkincisi 17-25 rüşvet ve yolsuzluk olaylarında hem kendisine ve hem de ailesine şaibe bulaşmıştı. Kendisine ömür boyu dokunulmazlık kazandıracak yeni bir yönetim sistemine, yani başkanlık sistemine geçiş için Partiler Arası Anayasa Uzlaşma Komisyonu ve çözüm süreci masalarını devirmişti. 7 Haziran 2015 seçiminde aldığı yenilginin tekrarı 2019'da gerçekleşebilirdi. Bu nedenle 3 yıldan beri fırsat kolladığı bir durumu, yani Bahçeli'yi ikna ederek mecliste referanduma gidebilecek oy potansiyelini yakalamıştı. Bu işbirliği Bahçeli için de benzer bir durum yaratıyordu. Bahçeli partide ortaya çıkan birleşik muhalefetten kurtulması mümkün görünmüyordu. Olağanüstü Kurultay'ı nereye kadara erteleyebilirdi ki?
7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonraki bütün öngörülerinde yanılmıştı. Muhalefetin elinden kurtuluş yoktuu. Parti liderliğini koruyacak bir şeye ihtiyacı vardı. Bunun için Erdoğan'la görüşerek ortak bir çözüm buldular. Bahçeli 'ye karşı olan muhalefetin Kurultay çalışmaları OHAL uygulamalarıyla bertaraf edilecek, Bahçeli de Erdoğan'ın başkanlık sistemine geçişinde yardımcı olacaktı. Yani her ikisi de kendi geleceklerini garantiye alan siyasal bir işbirliği, daha doğrusu kader birliği yaptılar. Bahçeli seçim sonrasında AKP, CHP ve hatta HDP'nin neler yapması gerektiğini söyleyerek MHP'nin adeta "bir şey yapmayacağını" ilan etti. İnisiyatifi ele geçirebileceği bütün seçeneklerin dışında kalarak MHP'yi bütün denklemlerin dışında konumlandırdı. Dahası AKP'nin 13 yıllık iktidarının yıkıldığı ve MHP'nin başarıyla çıktığı seçim gecesinde "erken seçim" seçeneğini dillendirdi. Yeni süreçte henüz demokratik bir alternatif üretilmeden "dört ön şart" ile MHP'nin içinde yer alabileceği koalisyon yollarını kapadı. Böylelikle Erdoğan'ın AKP'yi yeniden tek başına iktidara getirmesi senaryosuna yardımcı olmaya başladı. "Geçici hükümet" kurulması sürecinde de partisine hakim olamayan Bahçeli, Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş'i önce "geçici hükümete" ardından "AKP'ye" teslim etti ve ardından AKP'li Tuğrul Türkeş'e yaklaşmaya başladı. 1 Kasım 2015 seçimlerinde Bahçeli'nin iki temel öngörüsü vardı. Birincisi, MHP'nin oylarını artıracağı, ikincisi meclise AKP'nin bölünmesi sonucunda beşinci bir partinin girebileceği beklentisiydi. Ama her ikisi de AKP lehine sonuçlanarak AKP tarihinin en yüksek oyu ile Mecliste çoğunluğu elde etti ve hükümeti kurduktan sonra Erdoğan AKP'yi en zor günde iktidara taşıyan kişi olarak liderlik konumunu güçlendirdi. Bunun ardından Erdoğan başkanlık sistemine geçiş senaryolarını uygulamaya koydu. Bunu yine Bahçeli'nin desteğinde yapmaya başladı.