Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yalnızca Yahudiler durumunda yalın Birlik ilkesinin düşünceye yükseldiğini gördük, çünkü yalnızca onlar arasında düşünce için varolan Bire tapınılıyordu. Şimdi soyut Tine arındırmada geriye bu Birlik kalmış, dahası Jehova tapınmasına yüklenen o tikellikten de kurtulmuştur. Jehova yalnızca bu tekil halkın Tanrısı, Abraham'ın, Isaak'ın ve Jakob'un Tanrısıydı, ve bu Tanrı yalnızca Yahudiler ile bir bağıt yapmış, kendini yalnızca bu halka bildirmişti. İlişkinin bu tikelliği Müslümanlıkta silinip atılmıştır. Bu tinsel evrensellikte, sınır olmaksızın ve belirlenim olmaksızın bu arılıkta öznenin bu evrenselliğin ve arılığın edimselleşmesinden başka hiçbir ereği yoktur. Allah bundan böyle Yahudi Tanrısının olumlu, sınırlı ereğini taşımaz. Bire tapınma Müslümanlığın biricik son ereğidir, ve öznellik etkinliğinin içeriği olarak yalnızca bu tapınmayı, ve edimselliği Bire altgüdümlü kılma amacını alır. Şimdi bu Bir hiç kuşkusuz Tinin belirlenimini taşır; gene de, öznellik kendini nesneye soğrulmaya bıraktığı için, bu Bir tüm somut belirlenimden yoksun kalır, ve öznelliğin kendisi ne kendi için tinsel olarak özgür olur, ne de nesnesinin kendisi somuttur. Ama Müslümanlık Hinduların tarzında, Hıristiyan Keşişler tarzında Saltığa bir batış değildir; tersine, öznellik burada dirimli ve sonsuzdur, bir etkinliktir ki, dünyasala yalnızca onu olumsuzlamak için girer ve yalnızca Bire arı tapınmanın varolması yolunda etkin ve aracıdır. Müslümanlığın nesnesi salt entellektüeldir, Allah'ın hiçbir imgesi, hiçbir tasarımı hoşgörülmez: Muhammed peygamberdir, ama insandır ve insan zayıflığının üzerine yükseltilmiş değildir. Müslümanlığın temel çizgileri edimsellikte hiçbirşeyin sağlam olamayacağı, tersine etkin, dirimli herşeyin dünyanın sonsuz enginliğine gittiği, böylece Bire tapınmanın herşeyi bağlaması gereken biricik bağ olarak kaldığıdır. Bu enginlikte, bu güçte sınırlı herşey, tüm ulus ve kast ayrımları yiter; hiçbir kabilenin, doğuştan ya da mülkiyete bağlı hiçbir politik hakkın bir değeri yoktur; tersine, yalnızca inanan olarak insanın değeri vardır. Bire tapınmak, ona inanmak, oruç tutmak, tikelliğin bedensel duygusunu yoketmek, sadaka vermek, eş deyişle tikel iyelikten vazgeçmek - bunlar yalın buyruklardır; ama en yüksek meziyet inanç için ölmektir, ve kim inanç uğruna savaşta ölürse, Cennetten emindir.
Sayfa 261 - İdeaKitabı okudu
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.