Bir gün derse gittiğimizde, Safahat
okuyorlardı. Biz gelince kapattılar..
Ali Yakup Bey'in bazı safiyane
sualleri olurdu. Dalgınlıkla, fazla
düşünmeden, içinden geldiği gibi
konuşuverirdi. O gün de, ihsan Efendiye:
Efendim, Safahatı bu kadar biliyorsunuz. Akif Bey'i bizden fazla
anlyor ve seviyorsunuz.. Safahatı
sadeleştirelim, diyorlar. Bunu siz
yapsanız, iyi olmaz mı diye soruverdi.
İhsan Efendi tebessüm etti:
Hazret, o zaman sade su olur.
İçinde tane kalmaz. Sade su beslemez. Çorbanın içinde tane
olmalı. Artık bu millet, Safahati
da anlayamayacak bir hale gelecekse; gitsin de, Allah yeniden bir
millet getirsin. Size şunu söylemek isterim. Yeni yeni işitir oldum: Şiir okurken, yanınızda kamus bulunmayacakmış! Şiiri, hiç lügate bakmadan anlayacakmışsınız! Bu nasıl olur? Muhakkak her şiirde, lügate bakmamızı icap ettiren kelimeler olur.
...
Yahu adam, ömrünü vermiş: Fatih Camii ile başlamış, San'atkar ile bitirmiş. Tevhidi var, feryadı var, camii var, kahvesi var, hastası var, var, var, var..
1400 senelik islam, 600 yıllık Osmanli ve bin senelik Müslüman
Türk tarihini, yükselişiyle, başına gelen felaketleriyle, her safhası ile yazmış..
- Tasviri var, feryadı var, fikriyatı var! Sen bunlarn hepsini, lügate bakmadan, okuyup anlamak istiyorsun! Insaf yahu, insaf!
...
Evlâdım, bu sadeleştirme işi, milleti cahil brakmanın bir şekli, bir mazereti ve bir bahanesidir. İnsanlar
tembeldir. Kolayı gördükçe gevşer, rahata alışır. Gayret sarf edilerek anlaşılacak eserlerden kaçar. Böylece bir zaman sonra, birkaç nesilde,
milletin tamamı cahilliğe mahkum olur, Artık ondan sonra, çalışan, düşünen insanlar yadırganır.
işte O zaman tam felaket demektir."