Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

136 syf.
6/10 puan verdi
·
27 saatte okudu
Daniel De"Foe"
Tek dil, tek yazar, tek yaratıcı.
J. M. Coetzee
J. M. Coetzee
bana daima uzak bir yazar olmuştur. Sıradışı kurguları sevmemden yola çıkarak bu noktada Coetzee ile yakınlaşabileceğimizi düşündüm. Coetzee gerçekten bu sefer farklı bir kurgu ile karşımıza çıkıyor: Bir kadın karakterin ağzıyla geliyor ve Robinson Crusoe ile Cuma'nın yanına, ıssız bir adaya gidiyor. Kısaca özetlemek gerekirse baş anlatıcı Susan bir gemideki isyan sonucunda kendini ıssız bir adada bulur. Orada Robinson ve Cuma ile karşılaşır. Fakat bu sefer bildiğimiz kişilikte bir Robinson ve Cuma değillerdir. Robinson adadaki tek düze yaşantısından memnun, ilkel bir şekilde yaşamaktadır. Adayla ilgili anlatmaya değer hiçbir şeyi yoktur. Cuma'nın ise dili kesilmiştir. Dili ile beraber onu aktaracak hikayesini de kaybettiği için neden kesildiği bilinmemektedir. 1 yıl sonra adadan kurtulularlar. Robison yolda ölür. Susan sıradışı hikayesini anlatması ve gelir kaynağı oluşması için bir yazara mektuplarıyla başından geçenleri aktarır. Bunlar olurken Coetzee tek yazar olmak, tek yaratıcı olmak üzerine konuşur. Klasik
Robinson Crusoe
Robinson Crusoe
hikayesinde kölelik başat bir problem değildir. Fakat Foe'de kölelik aslında baş köşededir. Cuma'nın hadım edilmiş ve dilinin kesilmiş olması kendi hikayesini anlatmaktaki en büyük engeldir. Dil bilmemektir ki dili olmadıktan sonra bunun da bir önemi yoktur. İşte Coetzee bu noktada kurbanların susturulmasını vurgular ve klasik Robinson kurmacasının üstünde de bir kurmacayla köleliği yeniden ele alır. Roman Susan ile yazar Foe'nun yazarlık üzerine tartışmalarını da içerir. Büyük oranda ulaştığımız yer, eğer kişi hikayesini anlatamıyorsa, başkası onun hikayesini nasıl anlatırsa odur noktasıdır. Foe yazacağı hikayenin ilgi çekici olması için adadaki rutin yaşantıdan daha fazlasını ister fakat Cuma hikayeyi anlatacak dile sahip değildir ve yazarın insafındadır. Bu nokta "Bir yazarın Etik sorumluluğu nedir?" sorusuna da kapı açılır. Hiç ilgi çekmeyen sıradan bir ada hayatı mı yazılacak yoksa Cuma'nın tarihçesi yeniden mi kurgulanacak? Coetzee'nin sorusunu açık bir şekilde soruyor. Örtükte olsa bizi cevaptan da mahrum bırakmıyor: Klasik hikayedeki gibi yamyamların iyi hristiyanlar olarak medeniyete kavuşması yerine köleliğin gerçek tarihi dili kesilmiş Cuma üzerinden anlatılmayacaksa dilin ne önem var? Foe başka temaları da içinde barındırıyor. Bunlardan biri sessiz sakin düşmansız ilkel bir hayatın depresifliği üzerinedir. Ada sürekli tekrarlayan yemekler, dalgalar, rüzgarlar, işler içerir. İlkel ama güvenlikli bir yaşam vardır. Coetzee ilkel tekdüze, heyecansız ve bence düşmansız bir yaşamın insanı yok edebileceğini göstermek ister. Susan'nın adadan ayrılma girişimlerine karşılık Robinson'nın isteksizliği ve adadan ayrılınca ölüşü bunu yansıtır. Buna karşın kitapta bir nokta daha var ki Coetzee cevaplarına karşı kendisi karşıt bir argüman üretiyor: İlkel yaşam romantikliğine karşın her insan kendi bağlamında değerlendirilmelidir. Susan'ın Cuma'yı İngiltere'ye getirerek iyi yaptığından pek emin olamadığından bunu anlıyoruz. Tıpkı Robinson'un adadan ayrılınca öldüğü gibi. Susan tekrar onu Afrika'ya götürmek için yola çıkar. Onun orada daha iyi olacağına kanaat getirir. Foe ince, çok çabuk okunabilecek bir kitap. Kurgu üzerinde kurgu sevenler için önerebilirim. İyi bir kurguya, renkli bir hayal gücüne sahip. Yazmak ve yazar olmak üzerine düşündürücü. İyi okumalar.
Foe
FoeJ. M. Coetzee · Sia Kitap · 2022150 okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.