Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bedreddîn Mahmud Kahire'ye geldiğinde, münzevi hayatına rağmen şeyhin çok tanınmış bir şahsiyet olduğu bellidir. Bedreddîn Mahmud'un bu ünlü şeyhle ilişkisi konusundaki ana kaynağımız, torunu Halil b. İsmail'in eseridir. O çok övücü bir dille bahsettiği Şeyh Hüseyn-i Ahlâtî'nin, 156 "İbn Hâşim" (Hâşimî) olduğunu, yani İbn Hacer gibi, Peygamber soyundan geldiğini bildirmekte, Mevlevi tarikatına mensup bulunduğunu, derslerinde Mesneviyi şerh ettiğini ve kutb-ı zaman olduğunu söylemektedir. Onun kullandığı bu tâbir, İbn Hacer'in şeyhin kendisinin mehdi olduğuna inandığına dair verdiği bilgiyi teyid ediyor. Halil b. İsmail'e göre, Bedreddîn Mahmud, Sultan Berkuk'un sarayında bu ünlü şeyhle karşılaşmış ve çok etkilenmiştir. O zamana kadar, özellikle de bir fakih olarak tasavvufa hiç de sıcak bakmayan, dervişlerin sultan tarafından sopa ile cezalandırılmasını dahi isteyen ve onlardan hoşlanmadığı için Şeyhûniyye Medresesi'ndeki odasına gitmeyen Bedreddîn Mahmud, bu zatın etkisiyle değişik bir ruh haline girmiş, cezbeye tutulmuş, bütün benliğiyle kendisini tasavvufa vererek onun müridi olmuştur. Bir rivayete göre tıpkı Mevlânâ'nın Şems-i Tebrizî ile karşılaşarak cezbeye tutulduğunda kitaplarını Karatay Medresesi'nin havuzuna attığı gibi bütün kitaplarını Nil nehrine atmıştır. Tam üç defa şeyhinin talimatı uyarınca uzun süren halvetlere girmiş, hatta birinde ciddi bir şekilde hastalanmış ve yine şeyhi tarafından tedavi edilmiştir.
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.