Masal deyip geçmeyin bu çok başka...Merhabalar sevgili okurlar. Okumayı seven herkese selam olsun :)
Öncelikle belirtmek isterim ki bu benim Ahmet Ümit'in okuduğum ilk eseri. Fakat benim üzerimde öyle bir etki bıraktı ki, böylesine güzel bir kitaba inceleme yazmazsam ayıp ederim diye düşünüp yazmak istedim. Kitabın en çok hoşuma giden özelliklerinden biri Ahmet Ümit'in bu masalları çocukluğunda annesinden dinlemiş ve bu masallarla büyümüş olması. Zaten kitabı yazmaya başlama nedeni annesinin ziyaretine gittiğinde yıllar sonra tekrardan bu masalları dinleyip güzelce etkilenişi...
"Tamam çok uzattın biraz içeriğinden bahset!" dediğinizi duyar gibiyim. Kitabımız adından da anlaşılacağı gibi iç içe masallardan oluşuyor. Zamanın birinde çok kibirli bir padişahımız var ve bu padişah o kadar kibirli ki her yaptığı iyiliği oturup çevresine anlatıyor. Bir gün kendisinin en cömert adam olduğunu savunması üzerine çocukluk arkadaşı olan veziri ona karşı çıkarak en cömert adamın başka bir yerde yaşayan kör bir adam olduğunu dile getiriyor. Ve bunun üzerine padişahla beraber bir geziye çıkıyorlar. Kör adamı bulduklarında bakıyorlar ki ensesine vurdurup altın dağıtıyor insanlara. Hikayesini öğrenmek istiyorlar fakat kör adam onlardan bir istekte bulunuyor ve işte burada başlıyor olayların ilerleyişi...
Kör adam, yakınlarda bir kuyumcu olduğunu her gün yumurta şeklinde bir altını açık arttırma ile satışa çıkarıp sonunda en çok para veren kişiye hakaret edip. Altından yumurtayı toz haline getirip, insanların üzerine serptiğini söylüyor. Ve bunun sebebini öğrendikleri takdirde kendi hikayesini anlatacağını dile getiriyor.
Bunun üzerine vezir ve padişah kuyumcu adamı buluyor ve hikayesini soruyorlar fakat kuyumcu da bir benzerini yaparak yakınlarda işini çok iyi yapan bir demirci olduğunu ve onun hikayesini öğrendikleri takdirde kendi hikayesini anlatacağını dile getiriyor. Daha sonra demirci ile konuştuklarında da yakınlarda çok iyi bir müezzinin olduğunu ve hikayesini öğrenmelerini istiyor. Tahmin edebileceğiniz üzere müezzin de bir istekte bulunuyor. Yakınlarda bir şapkacı olduğunu ve onun hikayesini öğrendikleri takdirde kendi hikayesini anlatacağını dile getiriyor... Şapkacının bir isteği yok mu peki? Şapkacı elbette bir istekte bulunuyor ve kendi hikayesini anlattıktan sonra diğer tüm hikayeleri en son gelip kendisine anlatmalarını istiyor.
Şapkacının hikayesinden kıskançlığın nasıl bir felakete dönüştüğünü, Müezzinin hikayesinden sabırsızlığın hayatımızda bir kez gerçekleşebilecek mükemmel bir fırsatı nasıl öldürdüğünü, Demircinin hikayesinden paylaşmamanın, yani bencilliğin insana verebileceği zararı, Kuyumcunun hikayesinden har vurup harman savurmanın ve ailenin değerini bilmemenin nelere yol açabileceğini ve son olarak Kör adamın hikayesinden açgözlülüğün ve yetinmemenin insana ne kadar zarar verebileceğini görmekteyiz.
Affınıza sığınarak belirtmek isterim ki, her bir insanın hikayesini burada anlatmak istemedim. Çünkü herkesin bu eseri okuması gerektiğini düşünmekteyim. Benim en çok etkilendiğim hikayeler Şapkacı ve Müezzininkilerdi... İnsanoğlu ne olursa olsun davranışlarında iyi düşünüp taşınmalı ve konuşmadan önce düşünmeli deyip herkese keyifli okumalar diliyorum...
Sağlıcakla ve Kitapla kalın...