Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Dört Aşama
Nikos Kazancakis’in ya da benim anladığım/anlamak istediğim “dört aşama” yukarıya dayanmış dört basamaklı merdiven metaforuyla anlatılır. Kimim ben, sorusuyla atılan ilk adım yeryüzü basamağında tamamlanmış görünür. Ama basamağın yukarıya doğru dikilişi yeryüzünde yitiş sözkonusudur, böyle bir basamak en fazla kişiye tanrısallık sanısını yaratır, ki öyle de olmuştur. Bu sebeple basamaklar dikey değil yatay olması gerekirdi. Eğer dikeylik şart olacaksa insan düşe düşe ilerleyebilir ancak. Tanrı katına çıkıp zaferini ilan edecekken yerçekimi kanununa yenik düşüp yeryüzüyle buluşmak, yeryüzünde bir tohum olmak bence daha iyidir. BEN: İlk basamakta “Ben” varımdır, “Kimim ben?” sorusudur üzerine basmakta olduğum basamak. Karanlıktayımdır fakat, korkuyla titriyor, kıvranıyorumdur ve yalnızımdır, içimde bir yerde içgüdülerimin kıvılcımları yanmaktadır. Sancılı bir aşamadır bu, hemen herkes bu soruyu sormuştur kendisine, “Kimim ben?” ,“Nereden gelip nereye gidiyorum?” Hışımla çevremizi gözlemleriz, en kolayı ama aynı zamanda en zoru olan en tanıdıklarımız içinde tanımlamaya başlarız kendimizi. Bu Soy’dur. SOY: Soy bir kabile, aile, kan veya ulusal bağlar olabilir. İnsanlık içinde “özel” bir yeri olduğunu varsaydığımız bir soy. Zayıflık anımızdır, tutunacağımız dal en yakın daldır. Damarlarımızda atalarımızın suyunun akmakta olduğu hissi vardır. Konuşan biz değilizdir, atalarımız konuşur ağzımızla. “Binlerce el tutmaktadır ellerimi.” Bedenin duyumsamasıdır bu bir şeyler içinde bir şey olma hissi ama son derece sınırlıdır bu aşama, insanın diğer soylarından ve dahası yeryüzünün duyumsanmasından yoksundur. İnsan çoğu kez “ben kimim” sorusuna bir çalakalem cevapla geçiştirir ve ikinci basamaktaki “Soy”da ellerinden, ayaklarından asılı kalır. Ölüme değin. Tüm hayatı annesinin oğlu, babasının kızı, ulusunun bir neferi vs olarak yaşamak. İNSANLIK: Üçüncü aşama “İnsanlıktır”. Duyumsanan insanlık. Yalnızca ailemin, sülalemin kanını ya da ulusumun kanını hissetmek değil damarlarımda, ak, sarı, kara benizli arı, melez tüm insan soyunu hissedebilmektir. İçimde haykırmaktadır sesler: “Soyundan da özgür kıl kendini; o çekişen insanın bütünlüğünde yaşamak için savaş”. İnsanlar içinde bir insan olmaktır bu, bedeninde bunu duyumsamaktır. Tüm bu savaşı, ezenlerle ezilenler, kadınlarlar erkekler, uluslar ve diğer uluslar arasındaki savaşı yüreğini savaş arenasını yaparak duyumsamaktır. Fakat insanlık denilen şey eğer yücelik/aşağılık üzerinden düşünmemiz gerekirse, –ki insanlığın sanısıdır, pek de göklere çıkarılacak bir durum değildir. Şöyle özetler Kazancakis bu durumu: “Nereden geldiğini ve nereye doğru gittiğini bilmez. Ama severek, çalışarak, öldürerek yeryüzünü yönetmek ister.” “İnsanlara bak, yazığın gelsin onlara. İnsanların arasında bak kendine, yazığın gelsin ona” İnsanlığın, yüzyılların serüvenini anlamak, kavrayabilmek, o tüm savaşları ve kucaklaşmaları: “Yeni kuşaklar babalarının ölü bedenlerinin üstüne basmakta, dipsiz kuyunun üzerinde yapıtı sürdürmekte ve korkunç gizemi evcilleştirmenin savaşımını vermekteler; nasıl mı? Bir tarlayı işleyerek, bir kadını öperek, bir taşın, bir hayvanın, bir düşüncenin üzerine çalışarak.” “Evcilleştirme girişimi”. İnsanlığın özeti de diyebilirim buna. İnsanın us ile üstünlük saplantısına tutulmasıdır. “Yeryüzünü yönetmek”. Yeryüzünün tanrısı insan mıdır ki? Gürlemekte olan şu kara bulutlu gökyüzü, toprağı yarmakta olan deprem nedir peki? Evet, insanlık bunları da bir süreliğine kontrol altında tutabilir gibidir. “Bir açıkdeniz ırgatıdır us, ve işi doldurup biçimlendirmektir kaosu.” Ne fayda! Kaosu biçimlendirmek, ah bu biçimlendirme sonsuza değin sürdürülemez ve “insanlıktan” da kopma, genişleme, daralma, yarılma zamanı gelmiştir; çünkü artık kaos ayartmaktıdır insanı. YERYÜZÜ: “Bir gemidir bedenimiz, derin turkuaz mavisi suların üstünde yüzen. Nedir ki amacımız? Karaya oturtmak!” Artık zamanıdır bedenin yeryüzünü bilcümle otuyla, böceğiyle, insanıyla, suyuyla, toprağıyla, ateşiyle duyumsaması. Ailede değil, soyda değil, ülkede değil; yeryüzünde bir birey olmak. Özet ve Sonuç: Nikos Kazancakis Çileci’de bedenin dört aşamalı duyumsamasından bahseder. İlki Ben’dir. Kimim ben sorusuyla başlar, karanlıktadır henüz. Soyunu keşfeder; bu aile, sülale, ulus olabilir. Soyunu tarihsel bir bağlılıkla bedeninde duyumsar, kendini soyu içinde tanımlar. Üçüncü aşama, insanlıktır. Bedeninde yalnızca kendi soyu değildir duyumsadığı, tüm insanlıktır; ak, kara, sarı, melez, arı tüm ırkları hisseder, insanlar arasında bir insan olarak. Son olarak yeryüzüdür; karıncalardan çiçeklere topraktan güneşin ışınlarına dek. Sanırım kimisi ilk Ben duyumsamasını bir korunma içgüdüsüyle ikinci duyumsama olarak en yakın çevresine sığınarak buluyor ve oradan asla çıkamıyor. Üçüncü aşama ikinci aşamaya göre daha üst bir aşama fakat dördüncü aşama, belki de üstinsan diyebileceğimiz aşamaya ezici bir çoğunlukla insanlık maalesef ölümüyle geçiyor, toprağın altında bir yeryüzünde bir tohum olarak.
Çileci
ÇileciNikos Kazancakis · İstos Yayınları · 201252 okunma
··
149 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.