'Günden Kalanlar', Darlington malikanesinde çalışan bir baş-uşağın mesleği uğruna tükettiği onca yılın ardından işvereninin izniyle çıktığı geziyi konu alıyor. Tabi konu her ne kadar bu zaman dilimi üzerine kurulu olsa da, gezi boyunca uşağımız Stevens'ın eski işvereni ve meslektaşlarıyla yaşadığı stresli, kaotik birçok anısını kendisinden dinliyoruz.
Bay Stevens'ı oldukça ilginç bulmamın temel sebebi, kitabı bir bütün olarak ele aldığımızda oldukça sığ bir karakter olarak görünmesine rağmen sayfaların arasında yatan minik detaylarda kişiliğini keşfedilme şansı sunulmasıydı. Kendisi resmen bir temizlik robotu gibi bölümler boyunca efendilerine hizmet eden, koridorlarda koşturarak olmadık şeylere tasalanan birisi. Alışılagelen birçok yazım tekniğinin aksine zihnindeki düşüncelere pek yer verilmiyor, kullandığı cümle kalıplarından tutun kendisini küçük görme huyuna kadar durmaksızın kendisini tekrar eden, yüzeysel biriymiş izlenimini veriyor. Ancak kimi yerde yeni efendisine ayak uydurmak için gösterdiği çabayı, kimi zaman ise en yakınını kaybetmesinin sonucuyla yüzleşmekten kaçınmasına tanık oluyoruz. Stevens'ın kitabın son noktasına kadar telaş içerisinde yalpalayan birisi olduğu, zihninden taşan fikirlerinden birisinin kaleme alınmasıyla anlaşılabilirdi; ancak kitabın yazarı olan Kazuo Ishiguro, bunun aksine fazlasıyla üstü kapalı bir anlatı türüyle okurlara bu karakteri takdim etmek istemiş.
Özellikle ortalara doğru düzenlenen büyük toplantıda; Stevens, babası ve Bayan Kenton arasında oluşan dramatik, sürükleyici serüveni okumaktan hoşnutluk duysam da, göz kapaklarımın ağırlaştığı ve uykumun geldiği birçok nokta oldu. 200 sayfalık bir kitap nasıl 500 sayfa gibi hissettirdi bilmiyorum. Yine de söylemem lazım ki, anlaşılamayacak bir seviyede terapötik bir doğası vardı. Yorsa ve sıksa da beraberinde getirdiği yılgınlık garip bir şekilde yatıştırdı beni. Herkese tavsiye edemesem de, yolda fena gitmez... sanırım.
Kitabı okurken öğrendiğim kelimeler:
Bedbaht: Talihi kötü olan.
Gedikli: Bir yere sürekli giden, oranın sürekli müşterisi olan; müdavim.
Hüsnükuruntu: Herhangi bir durumu kendinden yana safça iyiye yorma.
Mahzun: Üzgün, üzüntülü.
Menem: Çeşit, tür.
Mutabakat: Anlaşma, uyuşma; uygunluk.
Salık vermek: Bir şeyin bulunduğu yeri haber vermek; (birini, bir şeyi) işe yarar, elverişli, iyi, uygun diye bildirmek.
Sökün etmek: Birbiri ardından görünmek, bir şey çıkagelmek, art arda gelmek.
Sürünceme: Bir işin, sonuçlanıncaya değin gereksiz yere uğradığı gecikmelerin tümü.
Terkip: Bileşip, tamlama.
Tiraj: Gazete, dergi, kitap gibi şeylerin bir basılıştaki adedi.
Vakar: Ağırbaşlılık
Yekün: Toplam