Sıradışı insanların yaşamları, öyle görünüyor ki, her on senede bir tehlikeli krizlere uğruyor; bu krizlerde ise iki şeyden biri yaşanıyor: ya bir süredir tırmanan can sıkıcı mesele bir kenara atılıyor ya da organizma madden veyahut ruhen ölerek bu meseleye boyun eğiyor. Bu krizlerin en önemlisi otuzlu ya da kırklı yaşların başında, nadiren de otuzlu yaşların öncesinde meydana geliyor; esasında, çoğunlukla 35 yaş ve sonrasına dek meydana gelmiyor. Bu kriz, insanın olgunlaşmadan yüzleşmektense olabildiğince ertelemeyi yeğlediği hayatın büyük denge sınavıdır.