Gönderi

Roosevelt, o dönemin emperyalist doktrinlerinden yararlanarak, Monroe Doktrini’ne en müdahaleci yorumu getirdi. Roosevelt, Monroe Doktrini’nin “doğal bir sonucu” olarak 6 Aralık 1904’te “bazı uygar uluslar” için genel bir müdahale hakkı yarattı ki, Batı Yarımküresi’nde bu hak yalnız Birleşik Devletler’e aitti: “... Batı Yarımküresi’nde Birleşik Devletler’in Monroe Doktrini’ne bağlılığı, onun istemeye istemeye de olsa bazı yanlış ve yetersiz girişimlere karşı uluslararası polis gücü kullanmasını gerektirebilir.”{21} Roosevelt’in bu konudaki uygulaması, fikrini açıklamasından önce oldu. 1902’de Amerika, Avrupa bankalarına olan borçlarını ödemesi için Haiti’ye baskı yaptı. 1903’te Amerika’nın körüklemesi ile Panama’daki huzursuzluk tam bir ayaklanmaya dönüştü. Amerika’nın yardımı ile yerel halk, Kolombiya’dan bağımsızlığını alabilmek için uğraş verdi; fakat daha önce Washington, sonradan Panama Kanalı adı verilen kanalın her iki yakasında da Amerikan egemenliğini kurdu. 1905 ‘te Birleşik Devletler, Dominik Cumhuriyeti üzerinde mali koruma hakkı elde etti. 1906’da ise Amerikan askerleri Küba’yı işgal etti. Roosevelt’e göre, Batı Yarımküresi’nde kuvvete dayanan diplomasi, Amerika’nın yeni küresel rolünün bir parçasıydı, iki okyanus artık Amerika’yı dünyanın geri kalan kısmından soyutlamak için yeterli genişlikte değildi. Amerika uluslararası sahneye çıkmak zorundaydı. Roosevelt, Kongre’ye 1902 tarihli bir mesajında “Uluslararası politik ve ekonomik ilişkilerin giderek artan bir şekilde karşılıklı bağımlı ve çapraşık hale gelmesi, gittikçe artan bir şekilde bütün uygar ve iyi organize olmuş güçlere, doğru dürüst bir dünya polisliği yapmak görevini yüklüyor” diyordu.
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.