Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

176 syf.
10/10 puan verdi
·
9 saatte okudu
"Ölüm var."
Antik insan toplulukları ve uygarlıklar benim için araştırmaktan asla sıkılmayacağım bir merak konusu olmuştur. Özellikle yazılı kaynaklar ve destanlar çok ilgimi çeker. Sümer uygarlığı hepsinin içinde ise apayrı bir yerdedir. Bilinen yazılı ilk eserleri vermeleri ile gözümde bambaşka bir toplumdur. Gılgamış destanı da bilinen yazılı en eski eser olması ile bir incelemeyi hak ediyor. Şimdi de acımasız hükümdar Gılgamış'ın ölümsüzlük arayışı ve olgunlaşmasının anlatıldığı 4 bin yıl öncesine gidelim. Bölüm bölüm işleyeceğiz. I. BÖLÜM: GILGAMIŞ VE ENKİDU TANIŞMADAN ÖNCE Annesi büyük tanrıça Ninsun ve babası rahip kral Lugalbanda olan Gılgamış; acımasızlığı ve ahlaki değerlerden yoksunluğu ile nam salmış, halkının korkulu rüyası olan dev gibi heybetli ama bir o kadar da çekici bir insan-tanrıdır. Öyle ki zevk için askerlerini öldüren ve yine canı istediği için kadınlara t.cavüz eden biridir. Neredeyse bir tanrı kadar güçlü olan Gılgamış’ı yenebilmek mümkün değildi. Onun zalimliklerinden bıkan insanlar tanrılara yalvarırlar ve Gılgamış'ı alt etmelerini isterler. Tanrılar Enkidu adında ormanların hakimi diyebileceğimiz en az Gılgamış kadar güçlü hayvanımsı bir varlık yarattılar. Ne kadar giysi giymese de ormanda bir hayvan gibi yaşasa da Enkidu, oldukça zeki bir varlıktı. Ormana gelen bir avcının tuzaklarını bozuyor ve onun avlanmasına engel oluyordu. Avcı tuzaklarını bozan şeyin ne olduğu öğrenmek için pusuya yatar ve karşısında oldukça heybetli bir adam görünce onun ile teke tek yüzleşmenin hatta fiziksel bir zarar vermeye çalışmanın işe yaramayacağını anlar. Bir kadın bulmalı ve bir zayıf nokta olan cinsellikten Enkidu'yu vurmalıydı. Mabetten bir f.hişe alır ve f.hişeye ne yapması gerektiğini anlatır. Buraya bir parantez açmak istiyorum. Konudan bağımsız Sümerlerde mabetlerde f.hişeler çalışırdı. Bu f.hişeler insanları cinsellik konusunda bilgilendirirlerdi. Halk cinselliği öğrenir ve bilinçlenirlerdi. Parantezi kapattık. F.hişe kendisine anlatıldığı gibi Enkidu'ya yaklaşır ve Enkidu yenilir. 6 gün 6 gece birliktelik yaşarlar. Hatta bu birliktelik o kadar şiddetliydi ki Enkidu dünyadaki fay hatlarını oluşturmuştur. Eski insanlar efsane ve mitolojilerini oluştururken çevrelerinde anlamlandıramadıkları, nedenini bulamadıkları olaylara bir arka hikaye uydurma gereği duymuşlardır. Burada depremi yapan Enkidu’dur, başka bir mitolojide Erlik'in ağzında taşıdığı toprakları tükürmesi ile dağlar oluşmaktadır. Biraz mitoloji okuyunca insanların uydurdukları karakterlerin kişiliklerini de daha iyi çözümleyebiliyoruz. Neyse konuyu fazla dağıtmayalım. Enkidu f.hişe ile yaşadığı cinsel birliktelik sonucunda eskisi gibi değildir. Artık kıyafet giyiyor ve normal insanlar gibi yemek yeme ihtiyacı duyuyordu. Bu olay size tanıdık geldi mi? Evet Adem ile Havva hikayesi. Yılan tek başına yetmeyeceğini anlayınca kadının aklına girer ve kadın erkeği baştan çıkarır. Bu baştan çıkarma işlenen ilk günahtır. Bazı yorumlara göre yasak elma olarak metaforlaştırılmış olay aslında cinselliktir. Bu hikayede de Enkidu bir cinsel beraberlik sonucunda aynı Adem ve Havva gibi giysiye ve yemeğe muhtaç kalmıştır. İşte mitolojilerdeki bu ufak ortak noktalar beni asıl heyecanlandıran kısımlardır. Devam edelim. Enkidu normal bir insan gibi yaşamaya başlarken ahlaksız kral Gılgamış'ın adını duyar ve onu alt etmek için Gılgamış'ın memleketi olan Urug'a doğru yola çıkar. II. BÖLÜM: TANIŞMA Enkidu Urug'a girdiğinde Gılgamış yine yeni evli bir çiftin yatak odasına zorla girmeye çalışmaktaydı. Enkidu kapıya dikildi ve Gılgamış'ı engelledi. Bunun üzerine aniden kavgaya başladılar. Bu oldukça dehşetli bir kavgaydı. Yaratılma amacı Gılgamış'ı yenmek olan Enkidu yenilmişti. Üstte de dediğimiz gibi cinsel birliktelikten sonra zayıflamıştı adeta ve görevini yerine getiremez hale gelmişti. Fakat Gılgamış neredeyse kendisini alt edecek bu adamın gücünü görmezden gelemez ve Enkidu'nun bir saygıyı hak ettiğini düşünür. O andan sonra da çok yakın dost olurlar. III. BÖLÜM: GILGAMIŞ'IN DEĞİŞİMİ İki dost artık çok yakındılar. Fakat ikisi de güç gösterisini seven varlıklardı. Artık dost oldukları için de birbirleri ile dövüşemezlerdi. Bunun için Urug'un dışındaki, Humbaba adındaki düşman ile savaşmaya karar verirler. Halkına eziyet eden Gılgamış ilk defa şehir dışına çıkacak ve şehir dışındaki biri ile dövüşecektir. Zalim kralımızın değişimi başlamış bulunmaktadır. Az gidiyorlar, uz gidiyorlar. Dere tepe düz gidiyorlar. Dinlenmek için durdukları bir sırada Gılgamış uykuya dalıyor ve bir rüya görüyor. Rüyasında Enkidu ile bir geçitten geçen Gılgamış ileride kocaman bir dağ görüyor. Hemen sonrasında da dağ bu ikilinin üzerine düşüyor. Rüyasından uyanan Gılgamış rüyasını dostu Enkidu ile paylaşıyor. Yıl kaç olursa olsun rüyalarımızı hep yorumlatmak istiyoruz işte. Enkidu ise bunun hayırlı bir rüya olduğunu ve Humbaba'yı yeneceklerini görüyoruz. Yine bir destanın olmazsa olmazı rüyada gelen geleceğin bildirisi ile karşılaşıyoruz. İlahi varlık geleceğe dair rüyalar görür ve en yakını ya da bilge kişiye bunu yorumlatır. Devam edelim. Enkidu'nun yorumladığına göre dağın düşmesi Humbaba'nın cesedinin düşmesiydi. Gılgamış ve Enkidu gönül rahatlığı ile yola devam ediyorlar. Bir dinle sırasında bir rüya daha görüyor Gılgamış. Bir boğa ona saldırıyor. Boğanın nefesini suratında hissederken bir adam çıkageliyor ve Gılgamış'a su uzatıyor. Bunun ardından zalim kral uyanıyor ve yine dostu Enkidu'ya rüyasını anlatıyor. Enkidu bu rüyanın da hayırlı olduğunu söylüyor. Ona göre boğa saldırısı yardıma gelecek olan tanrının işareti, su getiren adamın ise babasının yani babasının manevi yardımı hep onun ile olacağının işaretiydi. Yine yollara düşüyorlar ve Humbaba'ya ulaşıyorlar. İki dost Humbaba'yı alt ediyor. Tam bu sırada Humbaba merhamet için yalvarır. Gılgamış, zalimliği ile tanınan Gılgamış duraksar. Merhamet etmeli mi yoksa öldürmeli mi? Enkidu ise tam bir görev adamıdır. O buraya Humbaba için gelmişti. Humbaba için onca yolu yürümüşlerdi. Ve onu öldürmeliydiler. Humbaba diyor ki ben “Tanrı hizmetkarıyım, beni öldürürseniz o Tanrı sinirlenir.” Sonra biz okuyucular diyoruz ki e be yaratık madem tanrı hizmetkarsın tanrın senin zalimlik yapmana neden göz yumuyor? Neyse. Dağ bu ikilinin üzerine yıkılır yani Humbaba'yı öldürüyorlar ve kellesi ile memleletlerine dönüyorlar. Ve bu şekilde Tanrılara ilk baş kaldırılarını yapıyorlar. IV. BÖLÜM: TANRIYA İKİNCİ BAŞ KALDIRI İştar bir tanrıçadır. Urug şehrine inmiştir. Gılgamış'ı görmüş ve onun cazibesine kapılmıştır. Olay İştar'ın Gılgamış'a evlilik teklifine kadar gider. Gılgamış ise İştar'ın beraber olduğu erkekleri terk ettiğini ve lanetlediğini bildiği için bu teklifi reddeder. Şımarık tanrıça reddedilmeyi kaldıramaz ve tanrı babasına gidip Gılgamış'ı şikayet eder. Babası kızını daha da sinirlendirecek sözleri söyler yani Gılgamış'ın haklı olduğunu tasdikler. Fazlaca sinirlenen İştar babasını ölüleri canlandırıp yeryüzünü kaosa terk etmek ile tehdit eder. Kızı ile uğraşmak istemeyen baba tanrı kabul eder ve Cennetin Boğası denen yaratığı Gılgamış ve Enkidu'nun üzerine salar. Elbette bizim ikili boğayı yeniyor. Öfkelenen İştar bir tepeye çıkıp bu ikiliye lanet ederken Enkidu boğanın kalça kısmından bir parça koparıp İştar'a atar. Bu boğayı öldürdükleri gibi İştar'ı öldürmek ile tehdit eder yani ikinci kez Tanrılara kafa tutar. Gılgamış ne kadar bir Tanrıça'ya ılımlı yaklaşıp onunla konuşarak anlaşmaya çalışsa da Enkidu saygı göstermiyordu. Tanrılar elbette bu saygısızlığa gelemezler ve hemen bir konsey toplarlar. Birlikte çok güçlü olan bu iki dostu nasıl yeneceklerini düşünürler. Ve tahmin edeceğiniz gibi birini öldürmenin işe yarayacağını düşünürler. Bu olay da Yunan, Hint ve pek çok mitolojide karşımıza çıkar. O mitolojilerde de birlikte tanrılar kadar güçlü olan bir ikili vardır ve tanrılar çözüm olarak onları ayırır. O mitlerde olay daha çok ruh eşi kavramı ile ilişkilendirilse de temelde aynıdırlar. Konsey öldürülecek kişinin en sivrilenin yani Enkidu'nun olması yönünde karar kılar. V. BÖLÜM: ENKİDU'NUN ÖLÜMÜ Tanrılar Enkidu'yu cezalandırır ve ona bir hastalık zuhur ettirirler. Enkidu yatağa düşer. Artık ölüm döşeğindedir. Günden güne zayıflayan Enkidu nihayetinde vefat eder. Can dostunu kaybeden Enkidu bir farkındalığa varır: ölüm. Aynı Hay bin Yakzan'da Hay'ın Ceylan annesinin ölümü üzerine ölüm gerçeği ile tanıştığı gibi Gılgamış da dostunu kaybetmesi ile bu gerçeği fark etmiştir. Fakat nasıl olabilirdi bu? Enkidu, bir yarı tanrı olan Gılgamış'a eş bir varlıktı. Kendisi gibi biri öldüyse kendisi de mi ölecekti? Bu, bu zamana kadar ki kudretini sorgulatıyordu Gılgamış'a. VI. BÖLÜM: GILGAMIŞ’IN ÖLÜMSÜZLÜK ARAYIŞI Dostunu kaybetmesi üzerine ölüm ve ölümlü olduğu gerçeği ile yüzleşen Gılgamış ölmek istememektedir. Ölümden korkmaktadır. Ve bir ölümsüzlük arayışına çıkar. Yine yollardadır anlayacağınız. Yolda bir hana rastlar ve içeri girer. Karşılaştığı kadına ölümsüzlüğü aradığını söyleyince kadın ölümün herkes için olduğunu ve bundan kaçışın olmadığı söyler. Fakat Gılgamış bu cevap ile yetinmez. Daha sonra kadın düşünür ve Gılgamış'a Utnapiştim adında ölümsüzlüğü bulmuş bir bilgeden bahseder. Gılgamış hemen Utnapiştim'i aramaya başlar ve onu bulur. Utnapiştim ise ona kadın ile aynı cevabı verir, ölümü yenemeyeceğini söyler. Bu cevap üzerine Gılgamış ona nasıl ölümsüz olduğunu sorar. Bilge yaşadıklarını anlatır. Nedeni açıklanmamış bir şekilde tanrılar yine insanlara sinirlenirler ve onları dünyadan silmeyi düşünürler. Bunun sonucunda da büyük sel felaketini gönderirler. Utnapiştim ise yaptığı kayığı sayesinde tufandan kurtulur ve ödül olarak ölümsüzlüğü alır. Nuh Tufanı efsanesine benziyor değil mi? Bariz farklar olsa da evet, temelde aynılar. Bunun sebebinin de Tufan'dan sonraki dönemde oluşmuş bu uygarlığın yine ölümsüzlük gibi karışık durumu anlamlandırmak için başvurduğu yol olsa gerek diye düşünüyorum. Fakat yaşlı bilge, Gılgamış'ın hiçbir cevaptan tatmin olmadığını gördüğünde bir fikir ortaya atıyor: “Madem ölümü yenmek istiyorsun o halde önce uykuyu yen.” Mutlaka duymuşuzdur “Uyku ölümün yarısıdır, uyku küçük ölümdür.” gibi sözleri. Binlerce yıl önce de bu anlayışa sahip olunduğunu görüyoruz. Ve gerçekten de öyledir aslında. Uyku yarı ölümdür. Uyurken savunmasızızdır. Zaman akmaya devam ederken biz olduğumuz yerde, kontrolümüz dışındayızdır. Aynı ölüm gibi. Fakat akıllara şu soru geliyor: uyku vücudun ihtiyacı, peki ya ölüm? Ölüm de yaşanılabilirlik için ihtiyaçtır. Yani hala benziyorlar. Gılgamış peki, diyor ve bir hafta uykusuz kalmaya çalışıyor. Fakat başarılı olamıyor elbette. Daha uykuyu dahi yenemezken ölümü nasıl yeneceksin Gılgamış? Yine tatmin olmayan Gılgamış Utnapiştim'i darlamaya devam eder. Bu seferde yaşlı bilge (ölümsüzlüğe kavuşmuş birini yaşlı olarak nasıl nitelendirebiliriz diye düşünmeden edemiyorum, neyse devam.) bir bitkiden bahseder. Yediğinde ölümsüzlüğe kavuşturan gençleştirme bitkisi... VII. BÖLÜM: GILGAMIŞ TEKRAR FARK EDİYOR Gılgamış tekrar yollara düşer. Ve bu bitkiyi bulur. Fakat garip bir şey olur. Gılgamış bitkiyi yemekte acele etmez. Görevini tamamlamanın rehavetinden midir acaba, neden Gılgamış hemen yememiştir bitkiyi? Bu soruları düşüneduralım bir yılan sürünerek bizimkinin yanına gelir ve yemeyenin malını yerler misali bitkiyi alır, yutar. O anda yılan deri değiştirir resmen gençleşir. Yakaladınız olayı değil mi? İnsanlar yine açıklayamadıkları olayları olağanüstü varlıklar ile açıklamaya çalışıyorlar. Oysa yılan bu, zaten deri değiştirir. Ve yine bir motif olarak sinsi yılan gelir, insanın elinden sahip olduklarını alır, yavaşça, sezdirmeden... Elindekini yitirmenin hüznü ile Urug'a döner Gılgamış. Ve kente varmadan uzaktan kentine bakar. Kralı olduğu kente bakar. Buraya şöyle bir yorum yapabiliriz: Gılgamış ölüm ile karşılaştı ve ölümsüzlüğü istedi. Onu buldu ve yitirdi. Şimdi elindekilere bakıyor ve ölümü kabul ediyor. Evet, bir gün kendisi de ölecek ama bu şehir kalacak. Aynı ondan öncekiler gibi. Peki Gılgamış gerçekten ölümsüzlüğü istiyor muydu? Bunu evlenme vaadinde bulunan İştar da ona sağlayabilirdi ya da o bitkiyi hemen yiyerek de elde edebilirdi ölümsüzlüğü. Gılgamış'ın ölümsüzlük anlayışı neydi? Onun ölümsüzlük anlayışı hatıralarda yiğitçe kalmaktı. Öyle ki destanda ölümden korkanın yiğitliğinin sorgulanması kısımları vardır. Ölümü sorgulayan herkesin geldiği veya geleceği bir evre vardır: Ölüm var ve bedensel zevkler geçicidir. Semavi dinlerde de önemli yeri olan bir evredir bu. Tüm bu geçicilik içinde bu zevklerin bir anlamı yoktur. Gılgamış da bu evredeydi şimdi. Eskiden zevk için yaptığı zalimlikler artık onda hiçbir his uyandırmıyordu, boş ve anlamsızdılar. Fakat işler hep böyle mi ilerler? Ölüm farkındalığında olan herkes ahlaklı işler mi yaparlar? Hayır. Zevkine göre yaşamaya devam edenler de vardır. Büyük olasılıkla onların hayatında Enkidu gibiler olmamıştır. Enkidu ne kadar yabani de olsa iyiliğin ve sevginin ne olduğunu bilen biriydi. Ve dengi Gılgamış'a da bunları ve dostluğu öğretmiş, onun olgunlaşmasında önemli bir yer edinmişti. Ve elimizdekilere göre destanımız bu şekilde bitiyor. Gılgamış'a ne oldu, ne karar verdi bilmiyoruz. Aynı hayat gibi önümüze yollar çıkar ve sonunu bilemeyiz. Hayal gücümüze kalmış. Tahrip olmuş tabletlerden bu kadarını çözümleyebilsek de mesaj gayet net değil mi? Ölüm var. Ve o zamana kadar ne yapacağımız bize bağlı. Bitirmeden bir soru ile sizi baş başa bırakayım. Eğer o f.hişe Enkidu'yu etkilemeseydi Gılgamış bu olgunluğa erer miydi?
Gılgamış Destanı
Gılgamış DestanıAnonim · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20215bin okunma
··
772 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.