Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

478 syf.
2/10 puan verdi
·
14 günde okudu
Kendisi değil ama övülmesi hayal kırıklığına uğratan bir kitap
İnsanın Hikâyesi derken aslında batıyı kast ediyor. 1960'lara kadar tarih yazımında kültürel üstünlükçü bir tavır vardır. Güçlüler kendi yazdıkları dünya tarihini meşrulaştırırlar. Bu o dönemlerden itibaren azalmaya başlasa da 2000'lerde tekrardan yükselişe geçer. Kitabımız da 2004 yılında, Pensilvanya üniversitesinde öğretim görevlisi olan James C. Davis tarafından Amerika'nın Irak'a girdiği o günlerde tamamen batı okuyucusunun hoşuna gidilmesi için yazılmış. Kitapta yazar batı dışı her şeye saldırıyor. Bunu kendisi de açık açık ifade ediyor zaten. Hemen önsöz kısmında, 200 ülkenin çoğundan hiç söz etmediğini ve bu ülkeler sık sık kötü şeyler yaptığından söz edilmemelerinin de onlar için daha iyi olacağını söyleyerek kendi konumunu belirtiyor. İlk bölümde evrim teorisi tarih anlatımını tekrarlıyor ve bu konuyu tartışmaya kapatıyor. Bakış açınız bu olacaktır diyerek o şekilde anlatmaya devam ediyor. Nitekim ikinci bölüm başlar başlamaz kendi tarih öğretisinden bu kadar emin olan yazarımız duvara tosluyor; çünkü Göbeklitepe'deki keşiflere göre bu bölüm baştan yazılması gerekecek kadar yanlış. Evrimsel tarihçilikle ilerlediği için dinlerin yaratılışla var olmadığına, tarihin bir noktasında başladığına inanıyor. Bu da bize ters. Yazarın dini inancına dair bilgim yok ama dinleri alaya alma şekline dayaranarak inançsız olduğu söylenebilir. Mesele şu ki, yazar Kitab-ı Mukaddes'i kaynak olarak kabul ederken anlattığı olaylar Kuran-ı Kerim'de de geçmesine rağmen onu yok sayıyor. İnançsızlıkta bile seçicilik var. Yine ilerleyen sayfalarda Kitab-ı Mukaddes'e dayanarak peygamberler hakkında tarihten çok batı fantezileri anlatıyor. (İslam'dan bahsettiği kısımda da belki melki diyerek Hz. Muhammed'in Hıristiyan ve Yahudi Araplardan diğer dinleri duyup kendince derlediğini söylüyor. Yoksa bir meleğin bir mağarada bir Arap'a(!) vahiy indirmesi ve bu dinin bütün dünyaya yayılması olacak iş mi canım kafasında. (Ancak hakkını vereyim sonrasında şaşırtıcı şekilde öğretileri doğru sıralamayı başarmış.) İki şehir devleti olan Atina ve Sparta'yı da üstenci yaklaşımıyla ele alıyor. Atina batının temsilcisiyken, Sparta ise otokrasinin, barbarlığın ve doğunun temsilcisi. Tarafgirliği öyle yüksek boyutlarda ki Atina demokrasisini eleştiren, sorunları ele alan "Devlet" ve "Politika" gibi eserlerin sahibi Platon'u ve Aristoteles'i sanki o günleri yaşayan onlar değilmiş; Atina'yı, o dönemin Atinalı filozoflarından daha iyi bilirmiş gibi eleştiriyor ve algı kapasitelerini sorguluyor. Bugünün dünya görüşüne göre o gün hakkında yorum yapıp bir de o insanlara kızıyor. Yüce yürekli, tek isteği dünya halklarını barış altında birleştirmek olan İskender ile ilgili bir masal anlatıyor. Ama diğer yandan konu İstanbul'un fethi olduğunda içlerine sindiremedikleri için Roma zaten bitmişti yalanına sığınıyor. 1000 yıl boyunca zayıflamış en sonunda bir avuç toprak kalmış. Roma, Roma olsaydı zaten fethedilemezdi. Roma İmparatorluğu insanlığın büyük başarılarından biridir filan falan sıralıyor. Bir de Türk-Moğol boyları diyerek araya bir Türk sıkıştırıyor. Konunun bizle alakası bile yok. 130. sayfadan sonra anlatım şeklen daha güzel ve akıcı ama tabii yine batılı. Haçlı seferleri yorumları klasik batı öğretisiyle abartılı övgülerle dolu değil. Seferleri başarısız görüyor. Türklerden, müslümanlardan olumsuz bir olay olmadığı sürece ismen bahsetmemeye devam ediyor. Coğrafi keşiflerden bahsederken Avrupalı'nın tecrübe ve bilgi birikimi olmadığından bahsedip sonra birden kendilerine yardım edecek insanları bir araya getirdiklerini söylüyor. Ama yine o insanlar kim bahsetmiyor. Aynı şeyi bilim konusunda da yapıyor. Sürekli bir üstü örtülü konuşma var. En sonunda da zaten dünyayı Avrupalı birleştirdi, bu yüzden yönetmeyi de onlar hak ediyor açıklaması yapıyor. "Batılılar soykırım mı yapmış? Yapılması gerekiyordu. Bu bir utanç değil, gurur." yaklaşımında. Belçika'nın Kongo'da yaptıklarını anlatırken hem Belçika'yı hem de Kral Leopold'u olabildiğince masumane gösteriyor. Hintliler o kadar aşağı bir ırk ki aslında İngiltere'nin Hindistan'da yaptıkları onlar için en iyisiydi. Japonya, kapılarının açılması için zorlandı mı? Önemi yok. Onlara medeniyet götürüldü. İngiltere'nin savaşsız huzurlu olduğu yıllarından ötürü sanayi devrimini yaşayan ilk ülke olduğu söylenirken aynı yüzyıldaki İskoçya ve İrlanda katliamlarının, zulmünün es geçilmesi şaşırtmıyor. İrlandalılar "durduk yere" patateslerdeki hastalık sebebiyle ölüyorken bu yoksul ve açlık çeken insanlar ucuz iş gücüne dönüştüyse ne mutlu ABD için. 19. yüzyıla gelindiğinde hâlâ Türklerin bahsi geçmemişken veba, kolera ve çiçek hastalığı kısmında birden Avrupa'da durdurulamayan bu salgınların Osmanlı'da görülmemesinden, alınan önlemlerden ve vakalara karşın aşılarının bile olmasından bahsedilmesini zaten beklememiştim. Çünkü bu yüzyılda da Avrupa yine "tesadüfi keşifler" ile öncülük etmeli. Onlar olmasa vah vah dünyanın haline. Her şeyi geçtim, 1. Dünya Savaşı'nı anlatıyor ve biz neredeyse yokuz. Çanakkale filan yalap şalap geçiliyor. Tabii yazar Amerikalı olduğu için biz de malum sebeplerden değinilmeyen güzel bir noktaya parmak basıyor ve ABD olmasaydı Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın savaşı kazanabileceğini söylüyor. Savaşta bizden bahsetmese de savaş kaybedilince yazarın kendi tanımlamasıyla sorunlu imparatorluk Osmanlı'nın bölüşüldüğünü tabii ki aktarıyor. Kısacası bu kitap beyin yıkama amaçlı oluşturulmuş batı resmi tarihinin bir özeti.
İnsanın Hikayesi
İnsanın HikayesiJames C. Davis · Türkiye İş Bankası Yayınları · 2016585 okunma
·
373 görüntüleme
TOLGA YILDIZ okurunun profil resmi
Kitabı 40. sayfada bıraktım. Baştan sona rezalet bir yaklaşım sergilemiş. Hz. Davut ve Hz. Süleyman ile yaklaşımları eleştirisel. İbranilere istilacılar demesi vs daha bir çok şey.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.