Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: "- Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?" der. Nazım'ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım'ı tepeden tırnağa süzer ve: "-Demek
Nazım Hikmet Ran sensin", der. Nazım'a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, “Gidebilirsiniz” der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: "-
Ömer Hayyam adını duydunuz mu?" diye sorar. Müfettiş hemen atılır: "-Kim bilmez ki Hayyam'ı" Nazım: "-Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?" diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür, "Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak, ama dönemin Adalet Bakanını ve sizi kimse anımsamayacak" der ve çıkar. Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım'ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur, asla geri dönmez. Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi ?
Bu adamlar hiçbir şey yazmasa bile şu zekalarından hazırcevaplılıklarından dolayı büyükler… Şairlerin, yazarların kapak yapması ve bunları yıllar sonra okumak efsane oluyor. Belki de o zeka bende olmadığı için bu kadar hayran oluyorum 😅
Benzer anekdotları ben de seviyorum. Ustaları bizlerden ayıran yeteneklerinden biri de bu. Haksızlık etmeyin kendinize, sadece o kadar hızlı uygulamaya koyamıyoruz bence. Iş işten geçtikten sonra geliyor bizim aklımıza söyleyeceklerimiz o kadar 🤭