İçinde yaşadığımız çağın hız fetişizmine sıkı bir cevap olmuş Yavaşlık.
Farklı zamanlarda gelişen hikâyelerin hızda-yavaşta [unutuşta-anımsayışta] yani akışın değiştirilmiş ritminde tek bir bilinçte birleşmesinin anlatısı.
Bir günlük kesitin anlatıldığı roman zamanında Milanku’nun zihnine girip asırlar arasında gide gele farklı hikâyeleri tek bir zihinde birleşmiş buluyoruz. Hangisi nerede, ne zaman başlıyor takibi kolay olmasa da bir süre sonra akışa uyum sağlanıyor. Ancak söz konusu yazarlara, filozoflara, müzisyenlere dair pek bir fikir sahibi değilse okur, keyif alınması pek mümkün olmayabilir. Bunu için belki biraz Sade, Laclos, Sartre bilmek; Epikürosçu yaklaşımı şöyle bir inceleyip hedonizmi tanımak gerekebilir.
Hızlı hızlı okuyup sayfaları geçerken “Dur, yavaş ol bakalım, mevzuyu anladığına emin misin?” diyip zamansal, türsel, anlatısal sıçrayışlar yapıyor; anlatmak istediği şeyi tecrübe ettiriyor bir nevi. Çok tuhafsın Kundera.