George Orwell’ın kalemi her zaman okuyucuyu içine çeker. Öyle süslü cümleler de yoktur aslında ancak bir bakarsınız ki romanın içine girmişsiniz; o koridorlarda siz yürüyorsunuz, nefret molasında bağırarak Goldstein’in ölmesini diliyorsunuz, hatta okurken Parsons’ın kokusunu bile alabiliyorsunuz. İmkansız ve bir o kadar da gerçekçi o ürpertici ütopya sizi içine çekerek düşünmenize olanak sağlamıyor. Çok akıcı bir kitap olduğunu da eklemeden geçemeyeceğim. Aklınızın bir köşesinde bulunması gereken bir kitap.