Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

450 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Memleketin %-100'ü %-60'ının aptal olduğunu düşünüyor...
“Bırak olmasın mezar taşımız, bir okul bahçesine gömsünler bizi çocuklar koşsun üzerimizde,” "Bir gün neden? diye soruverir kendi kendine. Benim üstünlüğüm ne? neden Hıristiyan çocuklar dinlerini kendileri seçmedikleri için, cehennem ateşinde yansınlar? Bir halkı diğerinden üstün kılan, bir şehirden imkanlar bakımından diğerini ayıran ne? Küçük yaştan beri kafasını kurcalayan bu sorular daha sonra büyüyecek ve onu herkesin eşit olması gerektiği fikrine değin götürecektir..." İnsanların her konuda eşit olmasından yana SOL'dan atıyordu onun kalbi. Kalp her zaman soldan atmayabilir... Ki öyleleri ortalıkta çokça dolaşıyor.... Neyse konumuz ne kalbin nereden attığı nede anatomi... konumuz ince düşüncelerin insanı büyük yazar; Aziz NESİN... Halk nazarında kimi aydınlar vardır unutulmaları için hiç bir zaman dilimi yoktur.... Binlerce yıl bile geçse hafızalardan yerleri eksik olmaz... Kulaktan kulağa destansı bir şekilde anlatılırlar... ki gerçekten buna artık gerek yok teknoloji çağındayız... Aziz NESİN böyle biri ve sadece büyük eserleri ile değil toplumsal duyarlılık gerektirecek konularda da söyleyecek şeylerinin olmasından dolayı diyelim kısaca.... Bende anısı önünde saygıyla edildiğimi belirtmek istiyorum... Yazmadan rahat edemeyen bir adam, dinlenmek haram ona, uyumak gereksiz, hastalanmak yasak, yazdıkça yazan, her zaman yazacak bir şeyleri olan. Nasıl bu kadar yazabiliyorsun? diye soranlara hafif kızgınlıkla karışık; "zora gelmişiz, darda kalmışız işte" diyebilecek kadar mütevazi. Övünmekten hoşlanmaz, ama dünyaya bir daha gelecek olsa yine aynı yollardan geçeceğini söyleyip, yine yazar olacağını belirten, yani hayatını mutlu mutsuz her anı ile sahiplenen gerçek bir insan o. Yazılan onca satır, öykü, gülmece, roman… Aziz Nesin’in öykülerini düşününce insanın nedense yerli yersiz her daim gülesi gelir. Sebebi çok açık aslında, nerede trajikomik bir olaya şahit olsak, bu tam “Aziz Nesinlik” demişizdir genelde. O hep, hem güldüren, hem de düşündüren bir aydın olmuştur... "Çocukluğunun büyük bir kısmını Aziz Nesin kitapları okuyarak geçirmiş biri olarak onu şimdiye kadar tanıdığımı düşünüyordum, en azından zannediyordum. Okuduğum ve okudukça şaşırdığım, kendi hayatını konu edindiği, Yol-Böyle gelmiş böyle gitmez-1 kitabını okuyana değin. Sanırım onunla asıl şimdi tanıştım." Mehmet Nusret yani onu tanıdığımız adı ile Aziz Nesin "Biz bugün olduğumuz yere işte buralardan geldik. Salt beni böyle sanmayınız" diyor... Anadolu’da Kurtuluş Savaşı devam ederken, babası Anadolu’ya gitmiş İstanbul Kasımpaşa’da annesi ve kardeşleri ile birlikte yoksulluk içinde büyüyen bir çocuktur Mehmet Nusret. Annesi Ordu ilinin Perşembe ilçesinden yıllar önce evlatlık olarak ayrılmış olan Hanife, babası ise Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinden Abdülaziz isimli genç bir adamdır. Babası aynı zamanda Mustafa Kemal karşıtı, hükümetten gelen ve hükümetten olan her şeye karşı, oğlunu derviş, hoca ve sarıklı hafız yapmayı umut eden bir dergah mensubudur... Elbette o dönemden bu döneme gelişen yada geliştiği düşünülen toplumsal birikim çok önemlidir. Bugün hala Anadolu’nun ücra yerlerinde Kurtuluş Savaşı’nı kadını, erkeği, yaşlısı ve genciyle verilmiş bir mücadele ile değil, ateşin yakmadığı, kılıcın kesmediği, kurşunun işlemediği dervişlerin kazandığına inananlar vardır. Bu fikirlerin yerleşikliğinin sebebi toplumda onlarca yıldır yer etmiş tekke geleneğidir... Tekrar etmem gerekirse yanılıyorsunuz.!! Kurtuluş Savaşı topyeķün bir halkın emperyalizmin boyunduruğu altına girmektense ve vatanı yabancı asker postalları altında ezdirmektense "ben anasız ben babasız yaşarım ama vatansız yaşayamam" diyerek direnenlerin özverisi ile kazanılmıştır başka keramet aramaya ve Amerikayı yeniden keşfe gerek yoktur bu konuda.... net !!! “İnsan ölmeye karar verince, öleceğine inanınca ölür! Bu düşüncelerin sahibi Nusret’i etkileyen kuşkusuz Allah’a duyduğu o büyük inançtır.” Aziz Nesin ismi ile dergah, zikir gibi sözcükleri yan yana görünce inanması zor gelse de, onun çocukluğunun büyük bir bölümünü bu tür etkinliklerle geçirdiğini belirtmeliyim. Kuşkusuz babası dergah üyesi olan biri için böylesi faaliyetlerin gerçekleşmesi olağandı. Babası ile birlikte gittiği dergah ziyaretlerinden birinde vücutlarına şiş sokan zakirlerle birlikte tekkenin semahanesinde zikretmişti. Bunları yaşadığı sırada henüz 7 yaşında bile olmayan Nakşibendi, Rüfai ve Kadiri gibi tarikat tekkelerinin çoğunu babasıyla birlikte ziyaret eden Nusret, anlaşılan etrafındaki büyüklerin coşkulu hareketlerinden epeyce etkilenmişti... Herşeye rağmen her çocuğun içindeki sıradan istekleri taşır. Mesela annesi onu sofra bezi çırpmaya gönderir avluya, o kendini sokakta bulur, çocuklarla top oynamakta yada babasının yelek cebinden üç beş kuruş aşırıp, nicedir canı çekip de yiyemediği kozhelvası almakta. Bunlar babasına aykırı elbette, o ister ki, oğlu “çocuk” olmasın, Kur’an-ı Kerim’i hatmetsin, Galip amcasından Arapça, hendese, hesap, tecvit dersleri alsın ve kesinlikle hükümet okullarından uzak olsun... Bütün bu sık boğaza karşılık ressam olmak ister Mehmet Nusret. Evdekiler ve çevresi pek hoş karşılamazlar bu isteğini. Geçmişin penceresinden şöyle bir baktığında Aziz Nesin, bugünleri için, “insan nice uğraşsa, çabalasa, bozuk düzende kişi kendine yön veremiyor, istediği uğraşa giremiyor” diyor. Fakat Mehmet Nusret olarak beceremediğini, yıllar sonra ismini değiştirdikten, yani Aziz Nesin olduktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’ne girerek yapıyor... "Aziz Nesin henüz küçük bir çocukken annesinin ölümüyle ilgili, yaşamda güçlü olmak, dik-diri olmak zorundalığından söz ederken, güçsüzlük sanılan yalnızlığın, yalnızlığınca kalabalıklaşmış insanlar için asıl güç olacağından bahseder. Bu satırlar genç yaşta kaybedilen bir annenin ardından yalnızlaştığına inandığı içindir belki kim bilir? Birdenbire binlerce yaş yaşlanan babası ve kardeşi ile yalnız kalmıştır o. Ama inanın annelerin ölümü her yaşta yalnızlaştırır insanı.... Eskiden yazısı güzel olanlara kaleminden kan damlıyor denirmiş. Beni yaşamım toplumcu yapmıştır diyor kitabının bir yerinde, "Mutluluk başkaları mutsuzken, yalnızlıkla olmaz, toplulukla olur" diyor. "Ve anlattığım olaylar beni toplumuma borçlu, sorumlu, yükümlü yaptı" diye ekliyor. Kaç insan bu düşüncelere nail olabiliyor o ayrı bir tartışma konusu... böyle gelmiş böyle gider diyenlerimiz az değil...! Kendi adıma Aziz Nesin’in haykırdığı gibi “Böyle gelmiş ama böyle gitmeyecek!” diyorum.... inanıyorum herşeyin en sonunda güzel olacağına.... Not: bu bir siyasi slogan değildir:))) Hangi yaşta ölürsek ölelim, tamamlanmamış cümlelerimiz olacak... diyen Füruğ Ferruhzad her zaman haklıdır... Şüphesiz sayısız eser bırakacak kadar yaşamış olsaydı bile biz yinede en-azından ben yinede eksik kaldı diyecektim Aziz NESİN eserleri için.... Vatan Sağolsun’un önsözünde belirttiği gibi iki binin üstünde öykü yazmış Aziz Nesin. Kitaplarına girenler bunun yarısı kadar bile değil... Birçoğu çeşitli dillere çevrilen kitaplarının toplam baskı sayısı 6 milyona ulaştı. Böylece yalnız edebiyatımızda ulaşılması güç bir rekor kırmakla kalmadı, dünya edebiyatında da yerini aldı.... Kitapları için yüzde 25 telif alarak, dünya rekoruna sahipti ama buna rağmen kitap gelirlerinin tamamı vakfa giderken kendisi emekli aylığı ile geçiniyordu… Özellikle 1960’lardan sonra yazdığı öykülerde ayrı bir aşamaya girdiği de bir gerçek. Daha doğrusu yapıtının boyutları bu yıllardan sonra daha bir belli oluyor, aysberg daha bir ortaya çıkıyor... Ne yazdıysa, ne dediyse, yazdığı dediği dönemde aynen yaşanmaktaydı, bugün de aynen yaşanmaktadır. Toplumun kimi tiplerini olağanüstü bir ustalıkla karikatürleştiren, bürokrasiyle alay eden, devlet çarkının işleyişindeki bozuklukları gülünçleştiren yapıtları, adının yurt sınırlarını aşarak başka ülkelerde de tanınmasını sağladı... Dünyanın en cimrileri 'Eli açık', dünyanın en korkakları 'Yürekli', dünyanın en tembelleri 'Çalışkan' gibi soyadları aldılar. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime "Ne-sin" soyadını aldım ●Coğrafyamızın en dobra kişilerindendi; mangal gibi yüreği vardı; sıkı bir anti-emperyalistti. 80’lerde bir yönetici için, “Herkes kendini bir bok sanır, bu kendini iki bok sanıyor,” diyen, diyebilen cesaretti. Zübük’ler tarafından hiç mi hiç sevilmeyendi… Yurdum insanının zekâsı hakkındaki değerlendirmesi hâlâ geçerliliğini koruyan O; kim ne derse desin coğrafyamızın ortalamasına üç beden büyük bir yazardı. O okunmalıdır kendimizi, “bizi” anlamak, yani mecbur olduğumuz özeleştiri için… ●1950’de Fransızca bilmemesine karşın, Fransızca’dan yazı çevirmekle suçlanıp 16 ay hapse ve 16 ay da güvenlik gözetimi altında tutulmaya mahkûm edilmişti… ●6 – 7 Eylül olaylarından sonra “Nasıl olsa bizden bilecekler” diyerek valizini alıp birinci şubeye giden mizahçı, düşünür, yazardı… ●“Benim Kabem insandır” derdi; ●Kur’an-ı ezbere okuyan değil ezbere bilendir. Parasız kaldığı yıllarda eski Türkçe ve Kur’an dersleri de vermiştir. ●AYRICA HAYATI BOYUNCA HİÇ İNSAN YAKMAMIŞTIR. Oğlu Ali Nesin’den bir anı: “Küçükken kar yağdığında çok sevinirdim. Bir gün gene böyle lapa lapa kar yağarken sevindim. Baktım babamın yüzü asık. Ne oldu baba, bak ne güzel kar yağıyor, neden sevinmiyorsun dedim. ‘Yoksulları düşünüyorum evladım,’ dedi…” ●Yoksul bir çocukluk geçirip imkânsızlıklar içinde kendisini yetiştirmeyi başarmış bir yazardı; yaşadığı türlü zorluklara rağmen ve en çok da bu yüzden, mizahı anlatım dili olarak seçmiş bir hiciv ustasıydı.. ●Attilâ İlhan, “tefe koymuş dünyayı kepaze etmiştir çevresini/ taşa tutmuş eşini dostunu esirgeyerek kendisini/ hicvine kıyam etsek beyhude gayret olur yahu/ tanrı hicvedip de yaratmış zaten Aziz Nesin’i” derlerdi… ●Yaşar Kemal, “Aziz Nesin’in bütün özellikleri, daha da çok direnme gücü, onu, çağımızın büyük bir güldürü yazarı yapmıştır. Gülmesini bilen yaratık, sevmesini de, düşünmesini de, oynamasını da bilir. Aziz de tıpkı Nasrettin Hoca gibi güldürürken düşündürür” ●“İyi bir babadan öte iyi bir Aziz Nesin’di” der Onun için oğlu, matematikçi Ali Nesin ve ekler: “Yetenekli, çalışkan, sabırlı, içten, cesur, zeki ve iyi bir insandı. Bu güçlü bir alaşım…  Keyifle okuyunuz.....!
Yol
YolAziz Nesin · Adam Yayınları · 1996583 okunma
··
1.001 görüntüleme
Alp Akay okurunun profil resmi
Bu dünyadan bir Nesin geçti! İyi ki de, her şeye rağmen, bu topraklarda yaşamış... Bu ülke ve bu halk, en çok aydınlarına kıydı, en çok aydınlarını anlamadı. Şimdi de ettiğimiz kötülüklerin sonucunu görüyor ve yaşıyoruz; Ilgaz, Nesin, Ali ve daha niceleri! Yetişmesi, yetiştirmesi zor, harcaması karalaması, hapsetmesi kolay. Anlamak yerine yargılamak istedik ve başardık! Umarım affederler bizi! Son olarak
cemo
cemo
dostum yüreğine, emeğine sağlık 🙏
cemo okurunun profil resmi
Senin yüreğine sağlık dostum... bahsettiğin isimler hatıralardan ve hafızalardan hiç silinmeyecek insanlar ... iyi günlerin olsun !⭐️
1 sonraki yanıtı göster
Sosyaldeli okurunun profil resmi
Uzun ama çok güzel bir inceleme olmuş Aziz Nesin'i bir kere daha saygıyla anıyorum.. emeğine kalemine sağlık 💫
cemo okurunun profil resmi
Çok teşekkürler yüreğine sağlık seninde 🧿⭐️
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
jack okurunun profil resmi
Elinize sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.