...
Biraz sonra kapı açıldı.
Komiserin karşısına çıkardılar.
Komiser, elindeki cıgarayı ağzına götürdü, derin bir soluk çekip, dumanını savururken, dikkatle beni izliyordu.
- Sen ne millettensin? diye sordu.
- Türküm, dedim.
- Nasıl Türk? Yani, şu Rum, Ermeni,
Yahudi Türklerden mi, yoksa bizim
halis Türklerden mi?
- Bizim halis Türklerden...
- Anlamadık ki necisin?
Hırsız değilim diyorsun, yankesici değilim diyorsun, kaçakçı değilim diyorsun...
- Yazarım. Bir sessizlik oldu. Sonra,
- Sen sürgünsün değil mi? dedi.
- Evet, dedim.
- Pekala... Nerede kalacaksın?
Burada kalacak evin var mı?
- Hayır, otelde kalacağım.
- Her akşam karakola gelip, imza vereceksin. Şimdi bir memurla birlikte git,
kalacağın oteli göster.
Karakoldan çıkarken, komiser,
- İyi ki fazla okumamışım, yoksa benim
de başım belaya girerdi... dedi.
Bir polis memuru,
- Her şeyin fazlası fazladır komserim.
Her bişey kararında olmalı...