Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

200 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
İrade Terbiyesi
İrade Terbiyesi, okurken çok etkilendiğim, neredeyse her satırının altını çizdiğim bir kitap oldu. Jules Payot'un 1893 yılında kaleme aldığı eser hakkında Cemil Meriç, disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim derken; Önemli hukukçu Ali Fuat Başgil ise keşke on sekiz yirmi yaşlarımdayken okumuş olsaydım diyor. Kitabı bir başucu eser olarak gördüğüm ve sık sık geri dönüp okumak istediğim için nispeten uzun bir inceleme yazısı olacak. Yazar giriş bölümünde kitabının alt başlığını irademize faydalı olacak duygularımızı güçlendirmek ve zararlı olanları da uzaklaştırmak olarak tanımlıyor. Bunu nasıl yapacağımızı güzel bir sistematik içerisinde bizlere aktarıyor. Yazar öncelikle Mücadele etmemiz gereken irade düşmanları hakkında bilgi verdikten sonra bize dış kaynaklarımız ile iç kaynaklarımızı tanıtıyor ve en sonda irade psikolojisi hakkında bilgi vererek kendimizi nasıl güçlü kılacağımızı anlatıyor. Mücadele Edilecek Düşmanlar: 1-İsteksizlik Süreklilik gösteren çabadan korkup tembellik ve rehavet gösteririz. Güne 'canım istemiyor' haliyle başlayıp uyuşuk vaziyette yataktan çıkarız. Tüm günü tembellik içerisinde geçirip, lüzumsuz sohbetlerle, oyunlarla zamanımızı zayi ettikten sonra gece yatağımıza girdiğimizde yine mutlu olamayız ve bir huzursuzluk hali içimizi adeta kemirir. Böyle insanlar zaman zaman ani bir efor patlaması yaşayarak önemli işler yapmaya çalışsalar da sonuç yine değişmez ve yine isteksizlikle baş başa kalırlar. Önemli olan az da olsa süreklilik gösteren çabadır. 2-Amaçsızlık İrademizi güçlendirmek için belki de en önemli şey kendimize büyük bir amaç belirlemek ve bu büyük amaca ulaşmak için de günlük görevler oluşturmaktır. Bilgeliğin uzun bir sabır süreci olduğunu söyleyen yazar bizlere şu öğüdü veriyor: ''Bir fikrin veya duygunun içimizde canlanması ve yerleşmesi için samimi olması, devamlı olması ve tekrar etmesi gerekir. Bir fikir veya duygu yavaş yavaş ama sebatkâr bir şekilde etkisini arttırır, adeta etrafını çevreleyen kaynakları oluşturup, kendisini empoze eder ve bir değer yargısı halini alır.'' Tembellik doğamız gereği bize hep engel olmak isteyecek ama somut bir amacımız ve buna yönelik planlarımız olursa tembelliğin bize engel olması en az seviyeye inecektir. 3- Karakterin Değişmeyeceğini Düşünmek Çoğu insan hatta Kant, Schopenhauer gibi önemli düşünürler bile karakterin doğuştan geldiğini ve değişmeyeceğini düşünüyor. Fakat yazarımız irademizi yalnızca dürtülerimizin yönettiğine kesin bir şekilde karşı çıkıyor. Yazara göre insan içindeki idealist duyguları ve asil ruhun izini bırakıp içgüdüleriyle hareket ederse yoldan çıkmaya yüz tutar. Kendine hakim olmanın ne kadar önemli bir değer olduğunu ve gerçek özgürlüğün iradene hakim olmak olduğunu anladığı zaman ise çok mutlu olur. Bu ise ancak sabırla ve zamanla olacak bir iştir. 4-Cinsel Dürtüler ve Şehvet ''Devamlılık arz eden bir azmi zayıflatan pek çok sebep vardır. En önemlisi bilhassa gençlerde karşılaştığımız şehvetli hayaller kurmalardır ki bu onlarda yalnızlığa da sebep olur. Yıllar sonra ciddi işlerle ilgilenmeye başlayınca içimizdeki şairi, ozanı yitirdiğimizin farkına varırız. Ne yazık ki uzun saatler boyunca kurduğumuz güzelim hayaller gencin daha hayati işlere konsantre olmasına engel olur. Bir kelime, bir öneri bizi işimizden alıkoymak için yeterli olur. Kendimizi toparlayana kadar bir saat geçmiş olur. Üstüne üstlük odada yalnız başına yapılacak çalışma o kadar iticidir ki isteğimiz kaçar. Pembe bulutlardan aşağı, gerçek hayata inmek çok zor gelir. Oysa ki boş hayaller zararlıdır. İşe verilmesi gereken çok değerli saatler bu faydasız alışkanlıklarla tüketiliyor.'' Şehvet konusunu yazar bir ihtiyacın doğal sonucu olarak görüyor. İhtiyaç olduğu için de kendimizi bundan korumak çaba gerektiriyor. Burada kişiye düşen harcanması gereken fazla enerjiyi bize yarar sağlamayacak ve üretkenliğimizi, gücümüzü öldürecek şekilde değil de çalışarak, fikir üreterek harcamak. Bir nevi kendisinin tabiriyle hesaplar arası transfer. Ayrıca şehvetten korunmak için şunları öneriyor; -Çok fazla ve çok kalorili yemeklerden kaçınmak -Kafelerde, dışarıda uzun süre gereksiz yere zaman geçirmeyi ve tetikleyicilere maruz kalmayı kesmek. -Uzatılmış sabah uykularını kesmek. -Vasat, karaktersiz, enerjisi düşük, ahlaki değerleri zayıf arkadaşlarla takılmaya son vermek. -Hareketli bir yaşam tarzını benimseyerek, yatağa yorgun girmek. İnsanın kendini alıkoyması ona zihinsel olarak iyi hissettir. Kendisini daha güçlü hisseder ve zamanla bu hislere karşı koymak daha da kolaylaşır. Ancak burada önerilen kesinlikle cinsel duyguları yok saymak değil insanın kendisini tanımasıdır. ''Şehvet başlangıçta henüz cılızdır, güçlü değildir. Başında akıllıca davranırsak kovabiliriz. Ama bırakır da resimlerin canlanmasına izin verir, paylaşır zevk alırsak geç kalmış oluruz. Akıl sürekli meşgul edilirse cılız cinsel dürtüler örtbas edilir. Tekrar şans bulma ihtimali boş kalmamız durumunda mümkün olur. İşte bu yüzden tembellik ahlaksızlıkların anasıdır.'' Çalışmanın Verdiği Mutluluk Zaman çabucak geçer. İnsan eğer yıllar geçtikten sonra arkasına baktığı zaman kalıcı bir şey bırakmadığını görürse dehşete düşer. Hayat bir rüya gibi gelip geçmiştir. Geçmişin acısı insandan hem bugününü hem de geleceğini çalar. Hayata tutunmaya çalıştıkça tembelliğini yenemediği için her şey daha da geriye gider. İşte bu halden kurtulmanın tek yolu bir amaç belirleyip devamlı bir çabayla, yavaş yavaş çalışmaya başlamaktır. ''Günlük tembelliğimiz bizi yaşama hevesimizden uzaklaştırır; yerine içi boş ve değersiz hayaller koyar. Sadece düzen, sükunet ve verimli çalışmakla hayat gerçek mutluluğuna kavuşur. 'Yaşadığımı hissediyorum' diye tabir edilen duyguyu sadece çalışmayı alışkanlık haline getirerek elde edebiliriz. Bu ise çalışma isteğini dörde katlar ve tembel bundan habersizdir. Tembel kendi kendisinin celladıdır.'' Kendini meşgul etmeyen beyin faydasız işlere odaklanır ve tembeli kötü niyetli hisleriyle baş başa bırakır. Tembel gerçek zevkin emek vermekte olduğunu asla göremez ve boş muhabbetlerle, gereksiz meşgalelerle hayatını ziyan eder ve mutlu olabilmek için başka insanlara, dış etkenlere ihtiyaç duyar. Çalışkan insanın işiyle meşgul olunca mutlu olmasına anlam veremez. ''Zihnen çalışan insanın genelde mesut bir hayatı vardır. Çünkü gerçek mutluluktan yoksun değildir. Hayatı mutlu kılan budur. Tembelin sandığı 'hayat bir hayalden ibarettir' fikrini aklımızdan kovar. Dış etkenlerin bizi oyalamasından alıkoyar. Aklın fuzuli işlerle meşgul olmasına izin vermez. Çalışmak iç huzurun dışında düzgün bir benlik ve başarı duygusu verir. Mutlu bir yaşlılık hayatı sunar.'' Tembelliği yenip bir amaç uğruna çalışan insan zamanla anlamsız zevklerden daha da uzaklaşır, egosunu bir kenara bırakır. Kendisini geliştirir ve gerçek mutluluğu tadar. Yıllar da bu mutluluk kaynağını asla eskitemez. Güzel bir gençlik ve yaşlılık dönemi geçirir. Umarım bizler de yaşlandığımız da şu sözleri söyleyen Quinet gibi olabiliriz: ''Yaşlılık geldiğinde, yaşlılığı insanların bahsettiğinden daha sempatik buldum. Gençliğimden daha huzurlu, daha rahat… Oysa ki bana bahsedilen soğuk, dar karamsar bir yaşlılık idi. Ben ise hiç olmadığım kadar geniş ufuklara sahip oldum. Her şey gözümde daha net… Hiçbir şeye değişmem bugünümü.'' İç Kaynaklarımız: 1-Derin düşünme yani tefekkür. 2-Eylem yani harekete geçmek. -Tefekkür- Derin düşünmeden kastımız hayal kurma değil. Özellikle irade terbiyesine büyük zarar veren duygusal hayaller hiç değil. Burada yapmamız gereken 'kendinden kaçma' hastalığından kurtulmak. Çünkü Bakışlarımızı dış dünyadan çevirip kendi içimize inmeye bir türlü cesaret edemediğimiz için tecrübelerimizden dişe dokunur bir şey elde edemeyiz. Dış dünyadaki pek çok uyaran yüzünden sürekli bir düşünceyi başka bir düşünce takip eder ve çoğu zaman bu düşünceler işe yaramaz şeyler olurlar. ''Kimyada billurlaşma diye bir konu öğrenmiştik. Bir çok farklı maddenin bulunduğu bir kap içerisine bir kristal koyarsak karışımda bulunan moleküllerden kristalle aynı türde olanlar ilginç bir çekim gücüyle yavaş yavaş kristalin etrafında toplanmaya başlar. Durgunluk devam ettikçe kristal büyür. Sükunet haftalar veya aylar sürerse laboratuvardan o muhteşem kristaller ortaya çıkar. Ancak sıvıyı sürekli karıştırırsak müdahale edersek kristal küçük ve cılız kalır. Psikolojide de bu durum aynıdır. Benzer ruh halleri ve fikirler ilginç bir şekilde gelir ve yanı başına yerleşiverir. Uzun süre bu ruh hali devam ederse bilincimiz üzerinde baskı kuracak kadar etkili, istediğini yaptıracak kadar masif bir güç oluşur çevresinde. Dini akımları, anaç duyguları ve isterseniz sefil, utanç dolu hisleri, paraya tapan gibilerini yaratmak böyle mümkündür.'' Bu yüzden çalışma isteğimizi yükseltecek bir amaç belirledikten sonra duygu ve düşüncelerimizi dış uyaranlardan kurtararak tamamen bu amaca yöneltirsek ve tefekkürle kendimize hakim olursak başarılı olmamız kaçınılmaz olur. Bunun için yapmamız gereken bir kaç şey var. 1-Yararlı bir düşünce aklımıza gelince ona odaklanıp, kaçmasına engel olmak ve yararlı benzer düşünceleri çekmesini sağlamak. 2- İşe yaramayan bir duyguyu düşünmeye başlayınca dikkati ondan çekmek. Ancak duygu büyümüş ise ve ondan kurtulamıyorsak onunla ilgili düşünceler hakkında eleştiriler geliştirmek. 3-Aynı şekilde bize zarar verecek, yararsız dış etkenler ve ortamlar hakkında eleştirel bir şekilde düşünmek. 4-Tembelliğin ve istenmeyen arzuların bizde nefret ve utanca neden olması için bunların bize verdiği zararları sürekli düşünüp kendimize hatırlatmak. ''Nefse hakim olmanın en doğru yolu ruhunda yüce duygular uyandırmak veya erdemli kararlar almak olacaktır. Kişi gevşek yaşamdan uzak durmasını sağlayacak stratejiler geliştirecektir. Bu neticeyi ona kendi tecrübeleri sağlayacaktır.'' -Hareket- Tefekkür ile edindiğimiz yararlı duygu ve düşünceler ancak faaliyete geçmemiz ile anlam ifade edebilir. Hareket edip bu hareketi alışkanlık haline getirmezsek içimizdeki faydalı duygu ve düşünceler tekrar körelir ve eski boş yaşamımıza döneriz. ''Kendimizi aşmamızda çok önemli bir iş birlikçi olan 'zaman' amacımız doğrultusunda çalışmaya zorlanmazsa aleyhimize dönebilir. Çünkü zaman alışkanlıklar teorisi gereği psikolojimiz üzerinde lehimize ya da aleyhimize baskı kurar. Alışkanlıklar sinsi bir şekilde yavaşça ilerler. Adeta tekrarlanan davranışların uzun vadede başarıyı getireceğinden haberdar gibidir. İlk hareket zor olsa da ikincisi daha az zahmetli olur. Üçüncü, dördüncü defa harcanan çabalar azalır ve yok olmaya yüz tutar. İlk başta harcanan zahmetli, nahoş çaba giderek bir ihtiyaca döner.'' Boussuet'in ''Ani çıkışların büyük düşüşleri olur. Mütevazi, küçük bir tohum gibi basit alışkanlıklar büyük davranışlara dönüşür.'' sözlerini unutmadan ne kadar erinsek bile o kitabı okumalı, o soruyu çözmeli veya o yazıyı yazmalıyız. Dış kaynaklardan, arzulardan kaçınarak amacımıza yönelmeli ve tembelliğin etkisinden kurtulmalıyız. Ayrıca yakınlarımıza artık eski alışkanlıklarımızı bıraktığımızı ve amacı olan başka bir insan olmak istediğimizi söylersek harekete geçip tembellikten kurtulmamız daha kolay olur. Çünkü hepimizde az ya da çok çevrenin onayını alma huyu vardır. Eğer bu isteğimizi duyurursak, başka insanlara mahcup olmamak için zaaflarımıza engel olmaya çalışabiliriz. ''Bu konuda gencin yapması gereken çok şey var. Her zaman her yerde aktif olması gerek. Her vakti kullanmak lazım. Sabah yataktan fırlayıp, aklımızı çelmeye çalışan dış etkenlere izin vermeden çalışma masasında işimizle alakadar olmak, pasif değil aktif şekilde okumak, sürekli çaba sarf etmek… Enerjimizi tüketen şeylerle, cesaretinizi kıran işlerle uğraşmak tamamen zaman kaybıdır. Boş zamanlarda bile zeki arkadaşlarla sohbet etmek gibi işlerle meşgul olmak lazım. Gencin en sefil hali hareketsiz olduğu ve zamanını boşa harcadığı anlardır. Tembel zamanını değersiz, can sıkıcı kıskançlıklara, hırslara harcarken gerçek mutluluk, faydalı meşguliyetlere zaman ayıranların mükafatıdır.'' Kısacası tefekkür sayesinde içimizde uyandırdığımız güçlü hisleri, harekete geçerek alışkanlıklara dönüştürebiliriz ve yararsız alışkanlıklarımızdan kurtulabiliriz. Yazarın 1893 yılında kaleme aldığı bu durumu şu an bilim de söylüyor. Mutlu Beyin yazımda da bahsettiğim gibi beynimiz, alışkanlıklarımızla ilgili inanılmaz kuvvetli nöral bağlantılar kurup adeta bir otoban inşa ediyor. Fakat bu güçlü bağlara rağmen eski ve zararlı alışkanlıklarımızın yerlerine yeni ve mutlu alışkanlıklar koymamız mümkün. Ayrıntılı bilgiye ilgili yazıdan ulaşabilirsiniz. Ayrıca yazar bedensel zayıflığın da güçlü bir iradeye ve dikkate engel olacağını söylüyor. Başarıyı getiren en büyük etkenlerden birisi de enerjidir. Yazarın bu konu hakkındaki tavsiyeleri şöyle: 1-Kalıcı ve sürekli iradenin koşulu mutluluğa şartlanmış şekilde yaşamamaktır. Çünkü mutluluk çalışmanın bir sonucudur. 2-Yediğimiz besinlerin miktarı ve türlerine çok dikkat etmemiz aynı zamanda yavaş yiyerek vücudumuzun sindirim sürecine yardım etmemiz gerekir. 3- Düzenli olarak nefes molası vererek, nefes jimnastiği yapmamız ve çalışma aralarında vücudumuzu esnetmemiz gerekir. 4-Kas geliştirmek irade ve dikkat terbiyesi için çok önemlidir. Ancak bu kesinlikle abartılıp vücuda zarar verecek, strese sokacak düzeyde olmamalıdır. Sağlıklı ve fit olacak kadar bir ağırlık antrenmanı yeterli olacaktır. 5-Dinlenmek tembellik değildir. Dinlenme, önceden çalışmış ve yorulmuş olmayı dolayısıyla istirahati hak etmeyi gerektirir. Çalışmadan dinlenmek can sıkıcıdır. ''Çalışmak gerek dostum; sonra da hiçbir şey yapmayıp, alemi seyretmek, hava almak, gezmek gerek. İşte böylece aldığın bilgileri ve gözlemlerini öğütür, bilginin salt beyinde kalmasındansa gerçek hayata uyarlarsın.'' İrade Psikolojisi Düşüncelerin İrade Terbiyesindeki Rolü Düşüncelerimizi doğru tarafa yani amacımıza yönlendirebilirsek duygularımızı da doğru yöne çekerek disipline edebiliriz. Bu sayede duygusal karmaşadan ve kötü alışkanlıklardan kurtulabiliriz. ''Burada işimizi kolaylaştıran muhteşem bir hafıza kanunu var. Tüm hatıraların içimize derinlemesine kazınması için sık tekrara ihtiyaç duyarız. Bilincimizden uzak tuttuğumuz, uzaklaştırdığımız düşünceler zayıflar, azalır, silinir ve etrafındaki bağlı olduğu düşünceleri de alıp götürür. Yani düşüncelerimizin efendisiyiz. Yerleşmiş kötü bitkileri ve hatta fazlasını koparıp atmaya muktediriz. Aksi olarak mevcut durumu korumak, içimize yerleşmesini istiyorsak konu dışı olan ve alakasız hatırlamalara sebebiyet verecek zararlı çağrışımları uzaklaştırmak gerekir. Sakin, sessiz oluruz. Hatta zihnimiz hassas ise gözlerimizi de kapatırız. Sonra işimize yarayacak çağrışımlardan yardım isteriz.'' Duygusal Hallerin İrade Terbiyesindeki Rolü Yazara göre duygu durumları vahşi ve kör güçler gibidir. Duygular yüzünden aklımız tutkuların ve hayvani hislerin boyunduruğu altına girer. Bu yoğun duygu durumlarına karşı ilk başta tek silahımız ise mantıktır fakat bu da duygular karşısında etkisiz kalır. Her şeyde olduğu gibi burada da kurtarıcımız zamandır. Akıl, zamanla iradenin iktidarını ele geçirecektir. Bizim unutmamamız gereken şey ne kadar zor olursa olsun doğru düşüncelerle, duygularımızı ilişkilendirdiğimiz zaman gerçekten özgür bir birey olacağımızdır. ''Sadece mutluluğumuz değil zihinsel açıdan gelişimimiz de irade terbiyesinden geçiyor. İşin püf noktası büyük sabır göstermekte saklı. Sanıldığının aksine bilimsel, büyük edebi eserler olağanüstü beyinler sayesinde değil başarılı bir otokontrol ve kendine hakim olma neticesinde doğar.'' Yazımı Van Gogh'un kardeşine yazdığı mektuptan küçük bir alıntı ile bitirmek istiyorum. ''…Ama biz istesek de istemesek de bu kötü havaların sonu gelecek ve eninde sonunda güzel bir sabah, rüzgar yönünü değiştirecek ve buzlar çözülecek. Havanın durumu ve hava kadar değişime maruz kalan zihnimizi ve yaşama koşullarımızı karşılaştırınca fark ediyorum ki hâlâ her şeyin daha iyiye gideceğini umut edebiliyorum.'' Hoşça kalın.
İrade Terbiyesi
İrade TerbiyesiJules Payot · Ediz Yayınevi · 201828,7bin okunma
·
336 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.