Gönderi

Amerika'nın Antil adalarından Karaipli meşhur bir zenci olan Frantz Fanon, öğrenim görmek için geldiği Fransa'da doktor olduktan sonra, psikoloji dalında uzman olmak istiyor. Bu arada Cezayir Savaşı başlıyor. Fransızlar, Cezayir'in ulus olmadığını söylüyorlar. Frantz Fanon, öğrenimini yarıda bırakıp gidiyor; 'Ben Cezayir milletinin yanındayım, Cezayir vatandaşı oluyorum' diyor. Cezayir'in henüz millet aşamasına ulaşamadığı o günlerde Cezayirlilere bağlanan Frantz Fanon, savaşmaktan da geri durmuyor. Ama o, bir psikolog, bir bilgindir. Ona ihtiyaç vardır: Savaşta, özellikle de gerilla savaşı döneminde artan ruh hastalıklarını tedavi etmek için. Bu işe onu, güçlükle razı ediyorlar. 'Hastane işinden canım sıkıldı' diyor Frantz Fanon; 'Gidip düşmanla savaşmam gerekir.' Cezayirli savaşçılar, onu en azından bir gerilla grubunun refakatindeki seyyar hastane ile Cezayir'e girmeye mecbur ediyorlar. Kalemi de 'Mücahid' dergisinde en iyi makalelerini bu dönemde yazıyor. Kısaca, devrime bilim ve düşünce yönünden birçok hizmetlerde bulunuyor. Pratik ve uzmanlık bakımından da hizmetlerini sürdürüyor. Frantz Fanon yabancıdır. Misafirdir. Cezayirli değildir. Dolayısıyla Cezayir milleti için çok aziz ve yücedir. Kansere yakalandığı zaman, ona altı ay sonra öleceğini söylediklerinde, cephe içerisine gidip şehit olmak istiyor. Ama onu koruyorlar; izin vermiyorlar. O da cephe dışında, normal bir şekilde ölüyor. Şimdi de formun, nereye kadar asil olduğuna bakalım. Fanon şöyle vasiyet etmiştir: 'Beni Şehitler Kabristanı'na gömünüz.' Bu şehitler mezarlığı, Cezayir'in kuzeyinde, Tunus sınırına yakın bir köydür. Fransızlar, mücahit gerillalarla yaptıkları işbirliği nedeniyle bu köyün bütün ahalisini katletmişlerdir. Bu olaydan sonra buranın ismi 'Şehitler Kabristanı' olmuştur. Frantz Fanon'un cesedi Tunus'tadır. Oysa o, Şehitler Kabristanı'na defnedilmeyi vasiyet etmişti. Onu, bir köşeye defnedebilir, özgürlüğe kavuştuktan sonra cenazesini kaldırır, kemiklerini şehitler mezarlığına götürüp defnedebilirlerdi. Fakat Cezayirliler böyle düşünmediler; Cezayir Kurtuluş Cephesi de böyle yapmadı. Bunun yerine, Cezayir Kurtuluş Cephesi, mücahitlerden çok iyi bir grubu bu iş için seçti. Askerî merasim düzenlendi. Bu askerî grup, Tunus'un kuzey sınırından Cezayir'e girmeye hazırlandı. Bu sınırsa, Cezayir'in en tehlikeli yeriydi. Çünkü bu bölgenin bir karış toprağı bile kurtarılamamıştı, her taraf Fransız askeriyle doluydu ve Fransız casus uçaklarının gözetimi aralıksız sürüyordu. Fransızların bu bölgeyi bu kadar önemle gözetlemelerinin nedeni, mücahitlerin bu bölgeden, bu sınırdan Cezayir'e girip savaşmaları ve tekrar geri dönmeleriydi. İşte Şehitler Mezarlığı bu bölgedeydi. Şimdi düşünün: Ordu, değerli ve muhterem bir cenazeyi uğurlamada âdet olmuş bütün resmi tören ve kuralları uygulayarak bir cenazeyi götürmek ve defnetmek istiyor. Bunun için de mücahitlerden çok iyi bir grubu görevlendiriyor. Acaba Cezayirliler bu formaliteye riayet etmek için mi bu mümtaz grubu kaybet riskini göze alabiliyor? üstelik bir içerik zenginliği de yok. Evet, formalitedir, şekildir bu yaptıkları. Ama Cezayir milleti bu formaliteyle, Cezayir Devrimi'ne yapmış olduğu büyük hizmetler anısına, bütün bir ömrünü fedakârlığa adamış bu yiğit insanı yüceltmek istiyor. 'Düttürü, düttürü, düüt vs.' yaparak, tören düzenleyerek insanları yüceltmek mümkün mü? Herkes kalbinde saygı duysun, yüreğinde yüceltsin Frantz Fanon'u. Yetmez mi? Herkes, 'O ne iyi bir insandı' desin. Cezayirliler böyle düşünemezler miydi? Onlar da onun için, 'İsmi tarihe geçmiş, mezarı ise insanların kalbindedir..'' diyebilir ve bununla yetinebilirlerdi. Hayır! Bu sözler yeterli değildir. Zihinsel şeylerdir bunlar. Hayale benzer bunlar; çok geçmeden hatıradan silinip gider. O halde bu seçkin mücahitleri kaybetme pahasına da olsa, Frantz Fanon'un cenazesi bütün askerî teşrifat ve gösteriyle Tunus'un tehlikeli sınırında geçirilmeli; Kuzey Cezayir'in en tehlikeli bölgesine getirilmelidir. Fransız casus birlik ve uçaklarının gözetimi ve bombardımanı altında, Fransız askerî siper ve üslerinin arasından geçilmeli ve onun vasiyetinden bizden istediği gibi Şehitler Mezarlığı'na defnedilmelidir. Tehlikeyi ve riski göze aldılar. Plân yaptılar, incelemelerde bulundular, cesur davrandılar. Bir çetenin dahi gece yarısı bin bir güçlükle girdiği bir sınırdan geçtiler. Cenazeyi mezarlığa götürdüler. Mezarlığın bir köşesine cenazeyi hemencecik defnedip sessizce geri dönmediler. Başında durdular cenazenin. Nerede? Her an tehlikenin cirit attığı bir yerde. Bölükteki herkes uygun bir şekilde durdu. Bölük komutanı, cenazenin karşısında konuşma yaptı. Bundan daha çarpıcı, daha ateşli ve samimi bir konuşma yoktur: ' Sen milletine bağışladın canını, sen ey aziz... Bu konuşmadan sonra saygı ve merasimle Frantz Fanon'u defnettiler. Mezarına işaret koydular ve sonra döndüler. Bu bir formdur. Fransız yazarlardan 'Martine', Fanon'un defin macerasını Fransız dergilerinden birinde yazdı.Hiçbir müziğin, hiçbir şiirin ve hiçbir trajedinin böyle bir tesiri olamazdı. Ne Fanon ile aynı ırktanım ne de Cezayirliyim. Bu olay bende derin izler bıraktı. Siz bir de Cezayir ulusunu, mücahitleri ve bütün dünya mücahitlerini bu olayın ne denli etkileyeceğini düşünün. Ali Şeriati Kendini Devrimci Yetiştirmek
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.