Uzunca düşünme arzusuyla birlikte bir inceleme yazmak geldi içimden. Beni en son okuduğum tüm romanlarda rafa kaldirdiklarimin arasında duran ve bana ayrı hissiyat veren o eser..
A'mâk-i Hayâl, başka bir deyişle " hayalin derinliklerinde " manasıyla okuyucuyu da derin bir sorguya çektiği aşikar olan tasaavufi bir roman olmaktadir
Sehbenderzâde Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi'nin vahdet-i vücud (yaratanla yaratılanın tek ve "bir" olduğunu savunan ) anlayışıyla ele aldığı tasavvufi bir romandır. ''Aynalı Baba ile Mülakat'' ve ''Manisa Tımarhanesi'' olmak üzere iki bölümden oluşan bu eser barındırdığı hikâyelerde mitolojik ve fantastik öğelere sıkça yer verir. Aynalı Baba’nın çaldığı ney sonrası rüyaya dalan Raci'nin sorularının cevaplarını bulmak adına gördüğü hayallerin her biri, tasavvufa açılan pencerelerdir. Hakikate ulaşabilmek için çıkılan bu yolculukta rehber olabilecek nitelikte bir eserdir.
Ne gelen var, ne giden var
Ne solan var, ne biten var
Ne gülü var, ne diken var
Bilir misin sebebi kim?