Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Baba doğruca konuya girdi: “Bu parayı çaldın mı? Emir’in saatini çaldın mı, Hasan?” Hasan’ın cılız, çadak bir sesle verdiği yanıt, tek kelimeydi: “Evet.” Yüzüme tokat yemişçesine irkildim. Yüreğim ağırlaştı, gerçeği haykırmaya hazırlandım. Sonra, anladım: Bu, Hasan’ın benim için yaptığı son fedakârlıktı. Hayır, deseydi Baba ona inanırdı, çünkü Hasan’ın asla yalan söylemediğini hepimiz bilirdik. Ve Baba ona inandığı zaman, ben suçlanacaktım; durumu, gerçekte kim olduğumu açıklamak zorunda kalacaktım. Baba beni asla, asla bağışlamayacaktı. Aynı anda, dank etti: Hasan biliyordu. O geçitte olup biten her şeyi gördüğümü, orada öylece durup kılımı bile kıpırdatmadığımı biliyordu. Ona ihanet ettiğimi bilmesine karşın, beni bir kez daha, belki de son kez kurtarıyordu. O an onu bütün yüreğimle sevdim, hiç kimseyi sevmediğim kadar çok sevdim ve ona otların arasındaki yılan olduğumu, göldeki canavar olduğumu söylemek istedim. Bu özveriye değmezdim; ben bir yalancıydım, bir hain, bir hırsızdım ...... “Biz gidiyoruz, Ağa efendi,” dedi Ali. “Ne?” Baba’nın yüzündeki kan çekiliverdi. “Artık burada yaşayamayız.” “Ama onu affettim, Ali, duymadın mı?” dedi Baba. “Burada yaşamak bizim için artık olanaksız, Ağa efendi. Gidiyoruz.” Ali Hasan’ı kendine çekti, kolunu oğlunun omzuna doladı. Koruyucu bir devinimdi; Ali’nin onu kimden koruduğunu biliyordum. Ali benden yana bakınca, gözlerindeki o soğuk, bağışlamaz anlamdan, Hasan’m ona her şeyi anlattığını anladım. Assefle arkadaşlarının yaptıklarını, uçurtmayı, beni. Tuhaf ama, birisi gerçekte kim olduğumu, nasıl biri olduğumu öğrendiği için memnundum; rol yapmaktan yorulmuştum.
Sayfa 108Kitabı okudu
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.