Allah’m kalplerini nurlandırdığı insanların dışında, herkes işittiği
her şeyi veya konuşanın kast ettiği bütün anlamları veya onlarm bir
kısmını anlayacak durumda değildir. Bu nedenle dinleyenin konuşanın
sözünden payı ve nasibi, konuşanın sözüyle neyi kastettiğini anlamadan,
harflerin tertibini görmekten ibarettir. Bu durum, konuşan dinleyenin
diliyle ve lügatiyle konuşmadığında daha açık bellidir. Öyle bir
durumda dinleyenin konuşandan anladığı, kulağına ulaşan harflerin
tertibidir sadece. Öyleyse kulağın bu düzenli harfleri duyması, bütün
dinleyenler için geçerh genel bir duymadan ve ilgiden ibarettir. Fakat
kelimelerle neyin söylenmek istediğini sadece Allah’tan anlayanlar tam
olarak anlayabilir. Binaenaleyh anlamak, kelimenin duyulmasına ilave
bir durumdur. Öyleyse konuşulan kelimeleri var etmede Allah’tan konuşan
kâmil kul, kelimeleri arasındaki ayrımda Allah’a vekil olduğu gibi
-çünkü onun varhğı olmasaydı, kelimenin ve harfin varhğı olmazdıaynı
şekilde bu konudaki anlamada da Hakkın ‘Sizi deneyeceğiz, ta ki
öğrenelim’490 ayetinde belirtildiği üzere anlamada da Hakkın yerini alır.
Hak kendisini bilgi edinmek amacıyla kulunu denemek özelliğiyle nitelemiştir.