Arif Bilgili Elinde ufak bir bavul, gerçek dünyada belki yanıp tutuştuğun markaların hepsinden uzaksın. Zira burada ayakkabı giymek bile, kavgaya hazırlanmakla eş değer sayılıyor. O pahalı ayakkabıların hükmü yok anlayacağın. Bulutları, çimenleri, herşeyi özleyebileceğin bir mekana uğurlanıyorsun. Köstekli saat tıkırtısıyla ilerleyen zamanda kendini ve zihnini dinleyebileceğin, bazen susturulabileceğin bir mekana, en muhteşem hayat okuluna geldin: cezaevine. Hoş mu geldin bilinmez elbet ama burada yaşayabileceğin en ufak bir şey dahi tüm hayatında sana rehberlik edebilir. Burayı kendin için bir okula çevirmek de elinde, zindan etmek de diyor yazarımız. Üstelik cezaevinde yazılı yazısız tüm kuralları toparlayıp sana bir baba nasihatiyle sesleniyor. Sana yollanan parayı nasıl değerlendireceğinden tut ki, ilgili kurumlarla nasıl düzgün irtibat kurabileceğine, parasızsan eğer ne şekilde para elde edebileceğine, cezaevinden en iyi şekilde nasıl faydalanabileceğine, ne tarz şeyler yaparsan ne tür cezalar alabileceğine, kendini ve yakınlarını kullandırtmadan burada nasıl oturup kalkacağına, kullandığın ilaçlardan faydalanmak isteyenlere, senin üzerinden geçim elde etmeye, seni ötekileştirmeye çabalayanların nasıl önüne geçeceğine kadar herşeyi ve doğru yolu, sana kısa başlıklar halinde akıcı bir üslupla aktarıyor. Fakat unutma bu kitabın yazılma amacı, yaşayarak değil; okuyarak öğrenmenden geçiyor. Üstelik birçok gerçek yaşanmış hikayeyi de kalbinde derliyor. Daha çocukken doğum gününde içeri girmiş Okanı, 13 yaşından 51 yaşına kadar sürekli cezaeviyle sahici yaşam arasında mekik dokumuş Gaffur'u, cezaevini kendine bir eğitim yuvası yapmış Abdülkadir ve ondan ilham alan Ulvi'yi, psiko-sosyal servisin önemini anlatan Kaan'ı ve nicelerini okuyup kendi hayatımıza kısaca göz atıyor, bolca ders çıkarıyoruz. Kitabın üç ayrı kapak tasarımı ve e-kitap hali de mevcut. Üstelik e-kitap halinde bir 4 öykülük hazine sandığı ve biz kadınları yakından ilgilendiren yaşanmışlıklar var ekstradan. Şenay, Merve, Nehir, Melisa, Neslihan, Kumru, Emel, Ayşen ve gökyüzüne bakıp ağlayan kızı Güneş ve niceleri var bu hayat okulunda. Bebeğine bez bulamadığı için poşet kullanan anneleri, daha ufacıkken annesinin yanında olan veya koparılan çocukların çığlıklarına şahitlik ediyoruz. Kendi hayatımıza şükrederken, bir ağaç fotoğrafının bir mahkumda uyandırabileceği hislere üzülüyoruz. Pembe Oda'yı, mahkumların yaşadıklarını, verilen yemeklerin devlet tarafından her mahkumdan fazla fazla çıkarıldığını okuyarak şaşıracak, her bir detayı zihninize kazıyacaksınız. Tüm kanatsız kalmış kuşlara diye bitiyor kitap... İçerideki hakiki azılı suçlular için yazılmış bir rehber değil bu eser, kaderin bir oyunuyla girmiş, yakınını uğurlamak zorunda kalmış herkesin okuması gereken canlı bir kanıt, anılar topluluğu, kişisel gelişim ve dahası niteliğinde. *** Üstelik toplumun acı gerçeklerine bir kez daha ışık tutan dört ufak öyküyü de e kitap formatında bizlere hediye ediyor yazarımız. Çay İçer Misin'de, Saliha Teyzenin, Kader'in, Zürafa sokağında arta kalmış, harcanmış hayatlerın, iç yakan hikayesini... Doğum'da, bilimsel bir romandan fırlamış kelimelerle bir deneğin 2075-2079 arasındaki detaylı tasvirlerini... Kızıl'da ruhu ölü bir kadının buram buram hissettiklerini... İki Mavi Pencere'de, Kıbrıs sokaklarında, Lefke - Girne arasında geçen buruk bir hükmü, Temmuz ve Atlas'ın hikayesini molehiya yerken okuyorsunuz. Bir İdam Mahkumun'un son gününe, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'ndaki umutsuzluğa doğru yolculuk yapıyor ve adalet kavramını zihninizde tekrar tartıyorsunuz. Angelman olarak da bilinen mutlu kukla sendromunu da sahici bir gözden okuyarak, tüm hikayelerde acı gerçeklerin farklı matemini yaşıyorsunuz. *** Anlayacağınız ülkemizde bir ilk olarak çıkmış, e-kitap formatıyla sahiden edebiyatın farklı bir kısmının önünü açmış bu eser, herkese okutulmalı. Sanat toplumdan ayrı düşünülemez. Nitekim topluma şekil veren, iyiye yönelten her kitap bir altın niteliğindedir. Bu eser de taşlaşmış kalplerimize yol gösterici tohumlar serpecek. Okyanusa bir denizyıldızı daha atabilmek ümidiyle.