Evine avdet ettiği zaman haremi nüzulün (82) tehdidatından (83) dehşet-yab (84) olduğu için titremeğe başlamış altmış senelik başını sallayarak ve naz ve işve ile bir gözünü süzerek mütebessimane (85) “Sen memnun ol ki ben kedileri seviyorum! Ya bunların yerine herifleri sevsem….” dedi. O büyük, o buruşmuş çehresinin sarkık yanakları hâl-i tebessümle (86) geriye doğru çekilerek hane-i çeşmanının (87) gölgesi içinde kalan sönük gözlerine gelen bir revnakla (88) der-miyan (89) ettiği bu muhakeme-i şuhane (90) kocasına hemen hak verdirecek kadar müncezip göründü (91).
82 nüzûl: inme, felç.
83 tehdîdât: tehditler.
84 dehşet-yâb: dehşete kapılmış.
85 mütebessimâne: gülümseyerek, gülümsercesine.
86 hâl-i tebessüm: gülümseme hali.
87 hâne-i çeşmân: göz yuvaları.
88 revnak: süs, canlılık.
89 der-miyân etmek: araya almak, araya sıkıştırmak.
90 muhâkeme-i şûhâne: şuhça, işveli değerlendirme.
91 müncezib görünmek: cazip görünmek.