Gönderi

Ölüm Didinmelerin Sükûna inkılâbıdır.
"Sevgili komutanım, Artık hayatı bırakmak, ölüme sığınmak gerekiyor. Bunun nedenlerini, şimdi, şu satırları yazarken tamamıyla açıklaya- bilecek durumda değilim. Kafama üşüşen karanlık düşünce- ler arasında bunaldım. Kurtuluşu ölümde arayacağım. Aşk.... Ölüm... Ve milliyetime dokunan yaralar... Bu akıl almaz ye- nilgi... Bir subay arkadaşla aramızda geçen dünkü konuşma, daha başka nedenler, aylardır olgunlaşan bu ölüm kararını, apansız kolaylaştırdı. Bakınız 'kolaylaştırdı' diyorum. Çünkü bu benim için yeni bir fikir değildi. Zavallı Türkler düşman çizmelerinin altına düştükten sonra yaşamak bana önce zor gelmeye başlamıştı. Sonra imkânsızlaştı. Arkadaşım, savaşta gösterdiğimiz atılganlığın, ölümü hiçe saymamızın aptallık olduğunu delilleriyle saydı döktü. Hiçbir yararlı ödev yapma- dan ölüme teslim olduğum için sizden utanıyorum. Yaşamayı göze alan silah arkadaşlarımın benden daha güçlü olmalarını Tanrı'dan dilerim. Ben daha fazla dayanamadım. Allah size de büyük işler görmeyi nasip etsin! Ruhum Türklerin mut- luluğuna elbette katılacaktır. Fakat bunu bekleyip gözümle görmeye gücüm yetmedi. Çok acı çekiyorum. Bu ölüm ka- rarına adım adım nasıl sürüklendiğimi ilişik defterde okuyacaksınız. Karmakarışık, kırık dökük yazdım. Siz anlarsınız. Beni bağışlayın aziz komutanım , Elveda! Bahtsız yâveriniz Üstteğmen M.Ali” Uzun uzadıya düşündükten sonra günlük tutmaya karar verdim. Nedenini kestiremiyorum. Belki de kendime hakare içindir. Başımıza gelenlerin neresinden başlayacağımı da uzun boylu düşündüm. Katıldığım savaşlardan söz etmeyi kalemim göze alamadı. Kendimi duygularıma bıraktım. Düşman gemi- lerinin edepsiz bir kibirle Boğaz'dan geçişleri gözümün önüne geldi. Bunu geriye itmek, unutmak istedimse de becereme- dim. Once on torpido, ortada kruvazörler, arkada, dretnotlar, hiç bitmeyeceklermiş gibi temiz Marmaramıza giriyorlardı. Yirmi ikisi İngiliz, on ikisi Fransız, on yedisi Italyan, dördü Yunan'dı, Çanakkale savaşlarımızın bilançosu iki yüz elli bin olüymüş... Boyle namussuz bir sonuç için bu kadar korkunç bir bedel nasıl ödenir? Buradan geçen gemiler, Istanbul'a varınca hemen karaya asker döküp şehrin önemli noktalarını tutmuşlar. Haydarpaşa'dan, Eskişehir'e kadar tren yoluna Ingilizler el koymuş. İzmir hattını Fransızlar, Konya'ya kadar da Italyanlar almış. Demiryolu bir memleketin can damarıdır. Can damarımızı kestiler demek? Ne yapacağız biz? Ne yapabiliriz?Top kamalarımızı almak için düşman subayları geliyor. Komutanımdan izin istedim. Bir şey sormadan "Peki," dedi. Istanbul'a gideceğim. Istanbul'a... Esir Istanbul'a... Hak ettik miydik bütün bunları biz? Komutanımla vedalaşırken bunu sorayım dedim. Bir türlü cesaret edemedim. Belki on kere dav- randım. On keresinde de vazgeçtim. Hak ettik miydi? Hak ettik mi? Hak etmek ne demek? Hak ne demek? Kulaklarımda uğultular var. Bir bakıma geminin makine seslerine benziyor. Hayır! Bunlar yeraltından, ölüler dünyasından gelen homurtular! Yuf sesleri... Israfil'in borusudur bu... Nereden mi biliyorum? Ruhumu dondurmasından... Ölümün tırpanı vınlıyor başımın üstünde…Düpedüz kıyamet! Mahşer meydanına koşacağız hepimiz, hesap günü , hesap vermeye …Terazi başına…
·
99 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.