Râzî ateist değildi ama deist olduğunda kuşku yoktur. O, deizmin en çaplı, en cesur temsilcilerindendir. Ve belki de tarihin ilk deistidir. Büyük riskler göze alarak
birçok ilahiyatçı ile fikir tartışmalarına girmiştir. Ona göre, kutsal için Tanrı’ya inanmak yeter. Peygamberlere ve dine ihtiyaç yoktur. Allah’ı bilmek ve ahlak için ise akıl yeter, orada da peygamberlere ihtiyaç yoktur.
Râzî’ye göre, peygamberler olmasaydı insanlık daha mutlu olurdu. İnsanlığın felaketini peygamberler hazırladı. Peygamberler ve dinler insanlığa ıstırap ve kandan başka bir şey getirmemiştir.
Dinlerden beklenenleri akıldan beklemedikçe insanlığın iflah etmesi söz konusu değildir.
Râzî’ye göre, felsefî donanımdan nasipsiz benlikler ölümün ardından diğer cansız varlıklar gibi toprağa karışıp gider. Kutsalı, o arada peygamberleri ve ‘yüce’ tabir edilen kişileri yaratanlar da felsefî nasibi olmayan bu tür insanlardır. Deist filozof, çok pervasız bir yaklaşımla, peygamberleri hileler ve şeytanî oyunlar tezgâhlamakla itham etmektedir. Onları, inanç ve din perdesi altında harpler ve kanlar saklayan kişiler olarak suçluyor. Ona göre, mutluluk ve huzur, aklı devrede tutan ve gerçeği aralıksız arayan filozofların mirasıyla elde edilebilir. (Ayrıntılar için bk. Corbin, Histoire de la Philosophie Islamique, 218-219)