Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

• exulansis 〄

• exulansis 〄
@R__AoV
ᴛʜᴇ ᴄᴀᴘᴀᴄɪᴛʏ ᴛᴏ ʟᴇᴀʀɴ ɪs ᴀ ɢɪꜰᴛ; ᴛʜᴇ ᴀʙɪʟɪᴛʏ ᴛᴏ ʟᴇᴀʀɴ ɪs ᴀ sᴋɪʟʟ; ᴛʜᴇ ᴡɪʟʟɪɴɢɴᴇss ᴛᴏ ʟᴇᴀʀɴ ɪs ᴀ ᴄʜᴏɪᴄᴇ.
Sabitlenmiş gönderi
------------------------------------------------------------------------ ' öyrənmək .. ən böyük macəramız! ' ------------------------------------------------------------------------
Reklam
Agnostisizm ve İlahi Tragedya
Agnostisizm ve İlahi TragedyaDiamond Tema
8.6/10 · 240 okunma
%3 (20/576)
10/10 puan verdi
Sanatın Tüm Öyküsü
Sanatın Tüm ÖyküsüStephen Farthing
9.5/10 · 74 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
696 syf.
10/10 puan verdi
İnsan Doğasının Yasaları
İnsan Doğasının YasalarıRobert Greene
9/10 · 281 okunma
Isfahanlı Râgıb
"Akıl, sahibinin hem lehinde olanı gösterir hem aleyhinde olanı. Tutku ise sahibine sadece onun lehinde olanı gösterir."
Sayfa 161 - (ez-Zerî’a, 106)
Reklam
“Tanrı’nın evi, insanların yüreğidir. Siz bütün kötülükleri yüreğinize dolduruyorsunuz, sonra da Tanrı için koca koca evler yapıyorsunuz. Sizi atımın nalları altında ezmek isterim ama siz buna bile değmezsiniz!” Cengiz Han
Sayfa 214
İmamı Azam
“Azmışlarla savaşını azmışlık ithamıyla yap, kâfirlik ithamıyla değil.”
Sayfa 324
“Küfür varsa iyi ameller faydasız, iman varsa kötü ameller zararsızdır.”
Sayfa 112 - Mürcie’nin bir tür temel amentüsü sayılan şu cümledir
CEHMİYYE MEZHEBİ
Kurucusu sayılan Cehm bin Safvan (ölm.128/745) adlı düşünüre nispetle Cehmiyye diye anılan ve felsefî yanı ağır basan bu mezhep özellikle akla tanıdığı tartışılmaz üstünlük yüzünden eleştirilmiştir. İslam düşünce tarihinde dinsel nasları (vahyi metinleri) tam serbest bir akılcılıkla yorumlayan ilk ekol bu mezheptir. Bu bakımdan Cehmiyye, akılcılığın temel ekolü sayılan Mûtezile’nin de fikir kaynağıdır. Ve Cehmiyye’nin deizme kapı aralayan bir ekol oluşu da esas anlamda bu akılcılığa dayanır. Kaydedilmesi gereken bir nokta da, Cehmiyye'nin, ameli imandan bir parça saymayan görüşüdür. Egemen Emevîci gücün ‘zındıklık, mülhitlik’ gibi ezberletilmiş ithamlarla karaladığı bu mezhep, aklı, dinsel nasların verilerini yönlendirecek (ve gerektiğinde onları dışlayacak) kadar önemli ve güçlü bir kaynak olduğunu öne sürmüştür. Allah’ın varlığı da ancak akıl yoluyla idrak edilebilir. Biraz sonra göreceğimiz ve İmamı Âzam’ın da temsilcilerinden biri olduğunu bildiğimiz Mürcie mezhebinin imanla ilgili görüşünün kaynak ocağı da Cehmiyye’dir. İbadetin imandan bir parça olmadığını, hiç ibadeti olmayan bir insanın da eğer kalbinde iman varsa mümin olacağını söyleyen Cehmiyye, bununla da yetinmez, imanın varlığı için dilin ikrarını bile gerekli görmez. Ona göre, kalbin tasdiki iman için yeterlidir. Gerekçesi ne olursa olsun, dilin inkârı imana zarar vermez. Çünkü iman bir bilginin insan idrakinde vücut bulmasıdır. Dilin inkârı, vücut bulmuş bilginin yok olmasını gerektirmez.
Sayfa 110
Büyük İmam şöyle devam ediyor: Allah, müminlere farz olan şeyleri, onların dini kabul etmelerinden sonra emretmiştir. (Bakara, 112, 178; İbrahim, 31; İsra, 19; Ahzâb, 41) Bu konuyla ilgili ayetlerden anlaşılıyor ki, Allah imanı amelden ayrı tutmuştur. Başka bir ifadeyle, müminler, Allah’a imanları sebebiyle namaz kılar, zekât verir, oruç tutar, hacca giderler, Allah’ı zikrederler. Bunun tersi olmaz; yani namazları, zekâtları, oruçları, hacları sebebiyle Allah’a iman etmezler. Yani amelleri Allah’a imanları münasebetiyledir; imanları amelleri münasebetiyle değil. Bu şuna benzer: Kişi önce borcu ikrar eder, sonra da o borcu öder. Bunun aksi olmaz; yani önce borç ödenip sonra da borç ikrarı söz konusu değildir. Eda, ikrar sebebiyledir, ikrar eda sebebiyle değil.”
Sayfa 117 - (el-Âlim ve’l-Müteallim)
Reklam
2. Ebu Hanîfe’ye göre, bir insan hiç ibadet etmese de mesela hiç namaz kılmasa da mümindir. Dahası var: 3. İmamı Âzam'a göre, şirke düşmeyen tüm insanlar muvahhittir. Ve bütün muvahhitlerin ebedî kurtuluşları Allah tarafından garanti edilmiştir. İmamı Âzam bu konudaki temel görüşünü, ‘el-Âlim ve’l-Müteallim’ adlı eserinde şöyle açıklıyor: “Allah’ın azap için gerekçe yapacağı günah olarak şirk dışında bir şey bilmiyorum. Ehli kıblenin şirk dışındaki günahlardan herhangi birine bulaşanının Allah tarafından azaba uğratılacağına tanıklık edemem. O günahkârların bazılarının doğrudan doğruya affedileceğini de kesin olarak biliyorum. Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer yasaklandığınız günahların büyüklerinden uzak kalırsanız, diğer kötülüklerinizi örteriz ve sizi nimet ve bereket dolu bir varış yerine ulaştırırız.” (Nisa, 31) “Şu bir gerçek ki, Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir.” (Nisa, 48)
Sayfa 116
1. İmamı Âzam’a göre, iman ne artar ne eksilir. Bir insan inanıyorsa hiçbir ameli olmasa da günahları çok olsa da mümindir. Onun cehennemlik olduğuna hük­medemeyiz; cennete gitmesini ümit ederiz. İmamı Âzam’ın ‘Mürcie’ mezhebi bağlısı olduğu iddiasına mesnet yapılan temel fikir budur. Ve gerçekten, İmam bu fikrinde hep ısrarlı olmuştur. Zaten, Mürcie, ircaa giden demektir. İrca, ümitle beklemek anlamındadır. Mürcie bununla, günahkârın cennete gitmesini ümit ederek sonucu Allah’a bırakıp beklemeyi kasteder. İmamı Âzam’ın paylaştığı bu görüş, din üzerinden hegemonya yürütmek isteyenleri çok rahatsız eden bir görüştür ama Kur’an’ın ruhuna tamamen uygundur. Ehlisünnetin resmî-teorik görüşü de budur.
Sayfa 115
İBNÜRRÂVENDÎ (ölm. 301/913):
Peygamberlerin lüzumsuz, hatta zararlı olduklarını, onların masumiyetlerinin söz konusu olamayacağını, Hz. Muhammed’in de masumiyetinin söz konusu olamayacağını iddia etti. ed-Dâmiğ adlı eserinde Kur’an’ın çelişkilerle dolu olduğunu söylemekte, onun icazına ilişkin söylemlerin de abartılı olduğunu öne sürmektedir. İbnürravendî, her şeyin akılla çözülebileceğini ve çözülmesi gerektiğini, bunun için Allah’ın insana tek güç olarak aklı verdiğini iddia etti. Peygamberlere gerek yoktur. Çünkü eğer peygamberlerin söyledikleri akla aykırı ise onların reddi gerekir; uygunsa o zaman akıl dururken onlara sığınmaya lüzum yoktur.
Sayfa 119
EBU BEKR ER-RÂZÎ (ölm. 313/925):
Râzî ateist değildi ama deist olduğunda kuşku yoktur. O, deizmin en çaplı, en cesur temsilcilerindendir. Ve belki de tarihin ilk deistidir. Büyük riskler göze alarak birçok ilahiyatçı ile fikir tartışmalarına girmiştir. Ona göre, kutsal için Tanrı’ya inanmak yeter. Peygamberlere ve dine ihtiyaç yoktur. Allah’ı bilmek ve ahlak için ise akıl yeter, orada da peygamberlere ihtiyaç yoktur. Râzî’ye göre, peygamberler olmasaydı insanlık daha mutlu olurdu. İnsanlığın felaketini peygamberler hazırladı. Peygamberler ve dinler insanlığa ıstırap ve kandan başka bir şey getirmemiştir. Dinlerden beklenenleri akıldan beklemedikçe insanlığın iflah etmesi söz konusu değildir. Râzî’ye göre, felsefî donanımdan nasipsiz benlikler ölü­mün ardından diğer cansız varlıklar gibi toprağa karışıp gider. Kutsalı, o arada peygamberleri ve ‘yüce’ tabir edilen kişileri yaratanlar da felsefî nasibi olmayan bu tür insanlardır. Deist filozof, çok pervasız bir yaklaşımla, peygamberleri hileler ve şeytanî oyunlar tezgâhlamakla itham etmektedir. Onları, inanç ve din perdesi altında harpler ve kanlar saklayan kişiler olarak suçluyor. Ona göre, mutluluk ve huzur, aklı devrede tutan ve gerçeği aralıksız arayan filozofların mirasıyla elde edilebilir. (Ayrıntılar için bk. Corbin, Histoire de la Philosophie Islamique, 218-219)
Sayfa 125
“Akıl ve ilimle ispatı yapılamayan şey itikat konusu da olamaz. Böyle bir şeyin inkârı gerekir. Bunun içindir ki, Kur’an’ın kalpte olan bir mânâdan ibaret olduğunu, aklî-zarûrî delille ispatının söz konusu edilemeyeceğini söylemek Kur’an’ın reddedilmesini istemekle aynı anla­ma gelir." (Kadı Abdülcebbar, el-Muğnî, halkul Kur’an, 14-15)
Sayfa 127
'Mükellef, Yükümlü Tutulduğu Şeyin Mahiyetini Dinsel Nakillere İhtiyaç Duymadan Aklıyla da Bilebilir' “Nakillerin sıhhatini tespitte ihtiyaç duyulan aklın, kendi tespitlerinin sıhhatini belirlemede nakillere muhtaç olduğunu söylemek doğru değildir. Nakilden maksadın Kur’an ve sünnet olduğu bellidir. İşte bu ikisinin güvenilir olup olmadığını ancak ilimle tespit ederiz. Çünkü Allah hikmet sahibidir, çirkin ve abesle meşgul olmaz. Allah’ı bilmeye ulaşmanın yolu da aklın sağladığı delillerdir. Bu noktada nakillere ihtiyaç duyulmaz.” “Eğer aksini söylersek yani aklın yerine nakli koyarsak peygamberin her söylediğini bir başka peygamberle kanıtlamak gerekir. Ve bu durum bir teselsül ile ilk peygambere kadar gider. Peki, o ilk peygamberin söylediğini ne ile doğrulayacağız? Akılla. Yani, her hal ve şartta nakillerin doğruluğunu belirleyecek olan akıldır.” “O halde, aklını işleten bir varlığın akıl yoluyla bilinecek şeylerde nakle ihtiyacı olmaz. Mesela zulmün kötülüğünü bilmek için nakle ihtiyaç yoktur.” {el-Muğnî, el-aslah, 151-153)
Sayfa 128 - Kadı Abdülcebbar
667 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.