Darlığı, sıkışmayı hissetmeyen patlayamaz. Sokakta kendiyle yürüyen onurundan habersizken aşağılanan onu hatırlar ve paha biçemez. Ama hani insan kendini, başkasını şaşırttığı kadar ve ani de şaşırtamaz. Bunlar insanın içinde zaten o kadar var ve yerleşiktir ki yakalanma olmasa hiçbir şey değişmez; ne bilgeliğe, ne şerefe hayranlığım değişmez. Kendimi, ne olduğumu bilerek az çok beğeniyordum. Başkaları bazı şeyleri anlamadı, sadece olan bir yönü ile onlara aşikar oldu diye kendimi alabildiğine kınayacak değilim. Tedbirsizliğime yanabilirim, bunu değerlendirişlerine yanabilirim ama bu olduğumu kabul etmem. İnsan kendine çepçevre aşina iken yandan, bir anlık, bir zaman, bir ömür süresince bir kez bakanın gözüne, değerlendirişine kendini nasıl teslim edebilir ki? Benim bundan evvel binlerce başka hallerim oldu, onları kim gördü? Gören neden bana saygılarını sunmadı, neden beni kutsamadı, ya da şimdi niye burada değil, neden beni kurtarmak için bir şey yapmıyor, o da kendi gördüklerinden, bildiklerinden bahsetmiyor, onun hiç mi tanıkları yok, bütün o görüntüler kayıp mı oldu, bütün o güzel yad edişler sonsuzluğun neresinde kayboldu, neden hep onlar kayboldu? Hayat anlık bir görüntünün aksülameli, insan da onun objesi değildir.