İnsanın kişiliği, savunduğu bütün de-
ğerleri tehdit eden ve kuşkuya boğan zihinsel bir çalkantıya ya-
kalanmasına neden olan bir noktaya geliyordu. Artık insan yaşaminin değerini ve insan onurunu tanımayan, kişiyi iradeden
yoksun bırakan ve (fiziksel kaynaklarından son kırıntısına kadar
planlı olarak yararlandıktan sonra) imha eden bir dünyanın etki-
si altında, kişisel ego sonunda değerini kaybediyordu. Toplama
kampındaki bir insan, özsaygısını kurtarmak için bütün bunlar-
la sonuna kadar mücadele etmediği takdirde, bir birey, kendine
ait bir aklı, iç özgürlüğü ve kişisel değerleri olan bir varlık olma
duygusunu yitiriyordu. Bu durumda kendini dev bir insan kitle-
sinin sadece bir parçası olarak; varoluşunu da hayvan yaşamının
düzeyine inmiş birisi olarak hissediyordu. İnsanlar, kendine ait
bir düşüncesi ya da iradesi olmayan bir koyun sürüsü gibi, bir
yerden diğerine, bazen birlikte, bazen ayn ayrı güdülüyordu. İş-
kence ve sadizm yöntemlerinde ustalaşmış, küçük ama tehlikeli
bir birlik, her yanımızı kuşatmıştı. Bu birlik, sürüsünü, bir an ara
vermeksizin komutlarla, tekme ve dipçikle bir ileri bir geri gü-
düyordu, biz koyunlarsa sadece iki şey düşünüyorduk: Kötü kö-
peklerden nasıl kaçınacağımızı ve bir parça yiyeceği nasıl bula-
cağımızı.