Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Canda Elif Yok İse
Sana cân içre yer ettim elif gibi, benim canım, Güzeller padişahısın, senin taht-ı revânındır. Zâtî [Sen güzeller padişahına canımın içindeki elif gibi yer verdim. (Bu yüzden) benim canım, senin yürüyen tahtındır.] Yunus, "Dört kitabın manası bellidir bir elifte" dedikten sonra döner, söylediklerinin künhüne vakıf olamayan zâhir ehline sorar: "Sen elif dersin hoca, manası ne demektir?" Elif, harflerin evvelidir. Elif-bâ'daki bütün harflerin "asl"ı eliftir, çünkü diğer bütün harfler elifin farklı formlarından müteşekkildir. Elifin noktası yoktur; kesrete bulaşmamıştır, vahdet üzeredir. Sonraki harfle birleşmez; kayıtsız ve hürdür. Ebced hesabında elifin sayı değeri 1'dir. Cenâb-ı Hakk'ın has ismi olan "Allah" lafza-i celâli elif harfiyle başlar. İşte bütün bu sebeplerle elif vahdetin, Allah Teâlâ'nın vahdaniyetinin, kâinattaki her şeyin aslında tek ve mutlak bir varlığın tecelliyatından ibaret olduğu inanışının remzidir (sembolüdür). Elifi bilmek, ne kadar farklı ve çeşitli görünürse görünsün, bütün mahlukatın O'ndan ve O'nunla olduğu haki- katini bilmektir. 16. asrın ortalarında vefat eden ve kıt tahsiline rağmen usta işi şiirler söyleyen meşhur divan şairi Zâtî, yukarıya aldığımız beytinde, cemâl-i mutlak olmakla bütün güzellerin ve güzelliklerin padişahı şeklinde nitelenen sevgiliye, "Benim vücudum senin mülkün olmuştur; çünkü sen benim gönlümde, canımın tâ içinde taht kurdun" diyor. Bu beyitte canın Allah'ın emaneti olduğu kabulünden, tam bir teslimiyet halinden ziyade, hakiki manada canlılığın Allah'a imanla ve O'nu aşk derecesinde sevmekle kazanılabileceği inanışı dile getirilmiştir. Birinin gönlümüzde taht kurduğunu söylemek, onu cânu gönülden sevdiğimize delalet eder. Bu sevgi, canin içindeki elif gibi cana can katan bir sevgidir. Çünkü elif, yani Cenâb-ı Hakk'ın varlığı ve birliği hakikati, âşığın gönlünde, canının içindedir. Bu hakikat yahut vahdeti idrak istidadı insana âdemiyetinin imtiyazı olarak yaradılıştan verilmiş, böyle bir imtiyazın imtihanını vermek üzere de insan canlı kılınarak dünyaya gönderilmiştir. Daha doğrusu "Vahdet Hakikati" ve bu hakikati idrak kabiliyeti ruhumuzda, ruhumuzun merkezi gönlümüzde mündemiçtir. Ruh ise ber-hayat oluşumuzun sebebidir; bedenimizi revan, yani hareketli, yürüyen, akan, canlı kılan bir lutf-i ilâhîdir. Nitekim ruh ayrıldığında beden ceset haline gelir. Şüphesiz ki elifin temsil ettiği manaları içinde taşıyan bir canlılık, sadece maddi değil, manevi ve ebedî bir diriliktir. Ruhunun farkında olmadığı için gönlünü sahibine veremeyen, dolayısıyla vahdeti idrak kabiliyeti körelmiş, kalbi kararmış, canının içindeki elifi kaybetmiş bir beden, sûreta canlı görünse de aslında ölüdür, ceset hükmündedir. Şair bu yoruma eski yazımızın imlâsından faydalanarak imkân veriyor. "Can" kelimesi "cim", "elif" ve "nun" harfleriyle yazılır. Elif harfi bu kelimenin ortasında yahut içindedir. Eğer "can"ın ortasında veya içinde elif olmasaydı, bu kelime, "gece karanlığıyla, örtüyle bir şeyin üzerinin kapatılması" manasına gelen "cenn", ya da "çıldırmak" manasına da gelen "cinn" lafzına dönüşecekti. O takdirde gönülde yer eden şey ya küfür ya cinnet hali olacaktı ki bu iki hal de mutlak manada ölümdür, helâk olmaktır. Şu halde canı can yapan içindeki eliftir. Elifle sembolize edilen hakikatlerin şuurunda olmayan insan, canlı gibi görünse de yaşayan bir ölüdür. Elifin bu temsilini Zâti'den bir asır sonra vefat eden, İstanbul'daki Oğlanlar Tekkesi Şeyhi İbrahim Efendi de "Cihanın aslı âdemdir/Elif yazılmasa demdir" mısralarıyla bir daha hatırlatır. "Adem" kelimesi "uzun elif", "dal" ve "mim" harflerinden mürekkeptir. Baştaki elifi kaldırırsanız, kelime, "kan" manasına gelen "dem" diye okunur. Âdemoğlu "zübde-i âlem" olarak bu cihanın aslıdır; dünya onun için yaradılmıştır. Elifle ifade edilen inanç ve tasavvurlar âdemoğlunun başında durdukça, dünyada yaradılış gayesine uygun bir hayat sürdürülebilecektir. Ama âdemin başındaki elif kaldırılırsa, o zaman dünya kana bulanacak, cihanda kan olacak, insanlar birbirini yiyecektir. Şeyhin misralarını şöyle de anlamak mümkündür: Elif vahdete, dem (kan) kesrete işarettir. Adem, yani insan, eliften, dolayısıyla vahdetten uzaklaşır, elifi yahut vahdeti kaybeder- se kesrete dalacak, maddeden ibaret kalacaktır ki artık ona âdem değil "beşer" denir. Beşer, âlemin aslı da değildir, Allah Teâlâ'nın bütün sıfatlarının tecelligâhı da. Gönül yahut kalp, beşeriyetimizin değil, âdemiyetimizin uzvudur çünkü. Cinnet geçirip dünyayı kana bulayan canavarlardan ol- mamak için elifi canımızda, hayatımızın merkezinde muhafaza etmemiz gerekiyor. Öbür türlüsü küfrân-ı nimettir ki neticede küfürdür.
Semerkand, EşikKitabı okudu
·
123 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.