Hepimiz tabağın kenarıda yürümeye çalışan sinekler gibiyiz
diye düşündü Mabel ve sanki haç çıkarıyormuş, derdine çare
olacak, bu acıyı dayanılır kılacak bir büyü arıyormuş gibi
tekrarladı bu cümleyi. Acı içindeyken ansızın Shakespeare'den
alıntılar, yıllar önce okuduğu kitaplardan satırlar canlandı
gözlerinde. Yürüyen sinekler' diye tekrarladı. Bunu yeterince sık
söyleyebilse, sinekler bir canlanıverse hissizleşecek, donup
kalacak, dili tutulacaktı. Kanatları birbirine yapışık halde bir süt
tabağından yürüyerek ağır ağır çıkan sinekler görür gibiydi şu an;
aynanın önünde durmuş Rose Shaw'u dinlerken onu ve oradaki
herkesi bir şeylerin dışına çıkmaya ya da içine girmeye çabalayan,
güçsüz, basit, bitkin sinekler olarak görebilmek için beynini
zorladı, zorladı. Fakat onları, diğer insanları öyle göremedi bir
türlü. Kendini ise öyle görüyordu bir sinekti, oysa diğerleri, o bir
başına kendisini kabın dışına çekmeye çabalarken dans eden, kanat
çırpan, keyif çatan yusufçuklar, kelebekler, güzel böceklerdi.