Arkadaşlar; Atatürk, en büyük prensip olarak kurduğu, bir noktada, ihtilalin en şiddetli günlerinde bile, daima "Mahkeme hükmü ile cezalandırmak esastır" demiş, bunu daima muhafaza etmiştir. Hiçbir vakit komiteciliğe gitmemiştir. Memleket, her taraftan işgal edilmiş ve ihtilal içinde olduğu halde; daima nizami, daima kanuni, mahkemeyi memlekette hakim kılmak esasını hepimize telkin etmiştir. Bundandır ki arkadaşlar, sayın arkadaşımıza kendisi, meslek arkadaşı, cephe arkadaşı, ordu arkadaşı olarak en yüksek mevkiyi vermiştir. Kazım Karabekir, doğudaki harekatın başında bulunmuştur. Ondan sonra Meclis'te kendisine hepimiz hürmet ederdik Fakat arkadaşlar, ne oldu?.. Lakin, Büyük Millet Meclisi'ne geldikten sonra, hoşnutsuzluk durumuna girdi. Ayrı bir parti kurdu. Ona da bir şey demedi; tam bir serbestiyet içinde partiyi teşkil etti. Fakat sonraki sonucu hepiniz gözlerinizin önüne getiriniz: Daha üç-dört yıl önce istiklalini kurtarmış, harap bir yurt, fakir bir millet, ne ile karşılaşmıştır? Devlet reisine suikast!