Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Özetleyecek olursak, Ricardo'nun sermayenin fiyatı ve kıtlık prensibi üzerine geliştirdiği modeli temel alan Marx, sermayenin öncelikle toprağa dayalı değil, endüstriyel olduğu (makine, teçhizat vs.) ve dolayısıyla prensipte sınırsızca birikebildiği bir dünyada sermayenin dinamiklerine dair bir analizle onu daha da ileri götürdü. Aslında, çıkardığı asıl sonuç "sonsuz birikim prensibi" olarak adlandırabileceğimiz, sermayenin hiçbir doğal sınır tanımaksızın birikme ve çok az kişinin elinde yoğunlaşma konusunda amansız bir eğilime sahip olduğuydu. Marx'ın kapitalizmin sonuna dair kıyamet öngörüsünün çıkış noktası da buydu: Ya sermayenin getiri oranı azalma eğilimi içine girecek (bu da birikim sürecini durdurur ve sermaye sahipleri arasında şiddetli bir çatışmaya yol açabilir) ya da milli gelirden sermayenin aldığı pay sınırsız bir şekilde artacaktı (bu durumda da dünyanın bütün işçileri eninde sonunda birleşip ayaklanacaktı). Bu karanlık yazgı da, Ricardo'nunki gibi gerçekleşmedi. 19. yüzyılın son üçte birlik diliminde ücretler sonunda artmaya başlamıştı: Eşitsizlikler inatla aynı kaldığı, bazı açılardan birinci Dünya Savaşı'na dek arttığı halde, satın alma gücündeki iyileşme herkese yayıldı, bu da durumu kökünden değiştirdi. Komünist devrim şüphesiz gerçekleşti, ancak Avrupa'nın en geri kalmış ülkesinde, Sanayi Devrimi'nin güç bela başladığı Rusya'da gerçekleşti. Halbuki o dönemde, en gelişmiş Avrupa ülkeleri -o ülkelerin nüfuslarının şansına- farklı, sosyal-demokrat yolları keşfe çıkmışlardı.
··
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.