Bu mertebe zât-ı bahtın istiğrâk-ı cemâlîsinden, mertebe-i âgâhîye te- nezzülünden ibârettir. Bu tenezzül vücûdun iktizâ-yı zâtîsidir. Onun bu mertebe-i âgâhîsine “mertebe-i ulûhiyyet” denir. Vücûd bu mertebede kendisindeki sıfât ve esmâyı alâ-tarîki’l-ihâta mücmelen bilir. Ve sıfât bu mertebede kendisinin “ayn”ı [m/12] olduğundan bu ilim, kendi