Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

624 syf.
·
Puan vermedi
·
44 günde okudu
İdrisîlerin Evi
İdrisîlerin EviGazale Alizade
7.3/10 · 52 okunma
·
277 görüntüleme
Emin K. okurunun profil resmi
Eser, İran Edebiyatı Yirmi Yılın En İyi Kurmaca Ödülü’nü almış. Yazarı Gazale Alizade de İran’ın önemli yazarlarından biri olarak görülüyormuş. Sadık Hidayet’i çok beğenen Alizade, onun gibi intihar ederek yaşamına son vermiş. Kendi hayatından ipuçları da taşıyan bu eserinde bir devrim ertesi dönüşümleri anlatıyor. Roman sonundaki çevirmen notunda eserle yazarın yaşamının benzer kesişimlerini okuyoruz aynı zamanda. Yazara dair diğer ilginç noktaysa; kurmacalarını, gözlerini bağlayıp bir kitaptan okur gibi trans metoduyla yardımcısına dikte ettirerek kaleme almış olması. Romandaki isimlerin büyük çoğunluğu Farsça olsa da olaylar bildiğimiz İran’dan ötede bir kurmaca evreninde geçiyor. Orak çekiçli komünyal bir devrim gerçekleşmiş ve bu devrimi yapan Ateşçiler yeni bir düzen kurmaya çalışıyorlar. Bir karakterden Buda mistisizmine yönelik ilgi görsek de halkın genel inanışı da Hristiyanlık. Humeyni devrimi öncesinde ülkede uzun süre monarşinin hüküm sürdüğünü biliyordum. Ancak böylesi bir geçiş herhangi bir zamanda yaşanmış mıdır diye baktığımda bunun olmadığını tamamen bir yazar kurmacasıyla karşı karşıya olduğumuzu gördüm. Bir dönem Halkın Fedaileri ve Halkın Mücahitleri örgütlerini doğursa da sol, ülkede bu çapta bir devrim yapamamış. Kurgudaki devrimci Kahramanlar, Halkın Fedaileri gibi oluşumları temsil ediyor gibi düşünebiliriz. Yani devrimi Humeyni değil de sosyalist bir grup yaptı ama sonuç yine aynı; “Her devrim önce kendi evlatlarını yer” ve biraz kaos biraz yozlaşma, sonrasında devrimin menfaatperver savunucularının kendilerine kuraldışı bir alan oluşturdukları yeni düzen. Aslında kitap devrimden öte dönüşümlere odaklanmış vaziyette. Bu dönüşümü de İdrisilerin Evi üzerinden okuyoruz. İdrisilerin Evi, yirmi odası bulunan büyük bir konakken içinde sadece dört kişi yaşamaktadır. Bu dört kişi de hayatının farklı noktalarına saplanmış münzevi ve takıntılı kişilikler. Yazar Alizade’nin kendi hayatında da deneyimlemek mecburiyetinde kaldığı ‘varlıklı ama mutsuz ailenin içe dönük yalnız çocuğu olmak’ meselesini romanında derinlemesine işlediğini görüyoruz. Varlıklı bir hayat ve konak elitisizminin yanında bir de sorunlu aile hayatıyla iyice ıssızlaşarak normal yaşamdan ve halktan kopan bu aile, devrimin icbar eden karması yüzünden halkla karışmak mecburiyetinde kalır. Bu karışma, sürtüşme ve değişimleri de beraberinde getiriyor. Öncesinde büyüyle, misitisizmle ilgilenen, insanlar yerine kitaplara yüzünü dönmüş, geceleri uyuyamayan, kalın perdelerle, uyku haplarıyla sabahları uyuya kalabilen bir adamın; erkeklerden nefreti, hastalıklı bir boyuta ulaşmış, kimseyle temas edemeyen, aşırı kırılgan yapıda piyano çalmak dışında hiçbir meşguliyeti olmayan bir kadının ve aklı, gençliğinde kavuşamadığı aşkta ve yaşayamadığı hayatta kalan evin hanımının keskin dönüşümlerine şahit oluyoruz. Nitekim sonlarda da karakterlerden biri eline aldığı kitapta “Kimse yeniden doğmadan Tanrı’nın krallığını göremez.” ibaresiyle karşılaşır. Yazar istediğine ulaşmış, karakterlerini yeniden doğurmuştur. Yeniden doğan karakterler çevresiyle daha anlamlı ilişkiler kurmaya başlarken saplantılı bencil yaşayışlarını da geride bırakıp bir anlamda insan olmanın şerefini tadarak Yaratan’ın muhatabiyetini duymuşlardır. Tüm bunlar, altı yüz küsur sayfada etkisiz ve düşük tempoda bir anlatım yerine etkileyici bir anlatımla okurun duygularını daha çok harekete geçirecek biçimde anlatılmış olsaydı arka kapakta yazan “gerçek edebiyatla ve ‘büyük roman’larla ilgilenen herkesin kitaplığında bulunması gereken bir başyapıt” ibaresine katılırdım ancak mevcut halde bunu söylemek pek mümkün gözükmüyor. Adeta bir ressamın ağır hareketlerle giriştiği kalabalık bir tasvir çalışmasını izliyoruz. Bizler de okur olarak bu tasvirin şekillenmesini sabırla bekliyoruz. Ama yaprak kımıldamıyor ve hava çok sıcak :) Ortaya çıkan tasvir de beklediğinize, sabrettiğinize değer mi? Bence o kadar değmez ama tartışılır tabi. Bunu en iyi bu temsille anlatabilirdim sanırım. Kurgu içerisinde üst kurmacayla anlatılmış küçük öyküler vardı. Bu öyküler akmayan kurguyu sürdürmek için mi vardı yoksa okurun ilgisini toparlamak için mi ya da yazarın derin muhayyilesinde karakterleri için dallandırdığı alternatif ırmaklar mıydı bilinmez ama bu bölümlerin genel kurguya nazaran çok daha etkileyici olduğu rahatlıkla söylenebilir. -6,5/10-
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.