Bütün yazıma yayılan ve kitabın kimyasına kapılarak aheste aheste okuduğum, araya başkaca şeyler soktuğum ve nihayetinde bugün vedalaştığım #oblomov.. Ondan geriye isminden çok Oblomovluk hali kaldı belki de. Kitabın ilk yüz sayfası sadece yataktan kalkmasını, 3 metrekarelik odadaki uyuşukluk halini anlatınca içim şişti ve olduğum yerde bıraktım kitabı. Devam etme kararı aldığımda da tembel, uyuşuk, pis, düzensiz, bencil gibi ne kadar yakıştırdığım sıfat varsa hepsinden utandım. Belki de yazar okurun böyle düşünmesini isteyip kitabı bir köşeye atanları elemek istedi bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da Oblomov'un hepimizden uyanık ve farkında oluşuydu. Bu farkındalık onu hayata ve yaşamaya karşı isteksiz yaptığında içim ezildi. Araya girip " bilmemek mutluluktur" demek istedim. Onun yaşama karşı duruşunun altında elbette duygusallık, kırılganlık, hassaslık, iyi kalplilik vardı. ( balık burcu olduğuna yemin edebilirim:) hal böyle olunca harcanması işten bile olmayacaktı, olmadı. Bazı karakterler doğduğu coğrafyanın dışına çıkıp dünyaya mâl olurlar. Oblomov hepimizin içinde , hepimizin karşısında, hepimizin bir zaman bir yerlerde muhatabı. Görmezden gelinemeyek, es gecilemeyecek kadar bu hayatın içinde. Ama konumu alelade değil. Değişik bir yerde. Şöyleki şayet hayat bir savaş olsaydı Oblomov tarafsız bölgenin komutanı olurdu, hayat bir oyun olsaydı oyun sonunda mutlaka mana bulacak köşedeki o dekor olurdu. Ve Oblomov bir kitap olmuş muazzam satırlara yuva olmuş. Şöyle bir alıntı ile bitirmek istiyorum: " Ya ben yaşadığım hayatı anlayamadım ya da bu hayatın hiç bir değeri yoktu."