Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

647 syf.
5/10 puan verdi
Serinin ilk kitabı olan Dikenler ve Güller Sarayı’nda yaptığım incelemenin sonunda bu seriye devam etmeyeceğimi söylesem de sürekli önüme çıkan alıntılar, yorumlar ve editler beni serinin ikinci kitabına başlama isteğiyle dolup taştım. Kitabın devamıyla ilgili gördüğüm, denk geldiğim kısımlar sayesinde kurgunun gidişatından spoiler yediğimden dolayı bu ihtiyaç bir tık heyecanlanmamı sağladı ve bu sebeple oldukça beklentimi düşük tutarak serinin ikinci kitabı
Sis ve Öfke Sarayı
Sis ve Öfke Sarayı
romanına başladım. Öncelikle kitap incelemesine başlamadan önce
Sarah J. Maas
Sarah J. Maas
’ın bu seri romanlarının, yazarı George R. R. Martin’in “Taht Oyunları”nın seri romanlarıyla karşılaştırılacak kadar iyi bir seri olduğu iddia edildiğini okudum. Taht Oyunları’nı ne izledim ne de okudum fakat yazarın kitaplarının ve uyarlanan dizisinin methini duymayan pek kişinin olduğunu sanmıyorum. Bu sebeple bu serinin, ismi herkes tarafından duyulup övülen bir yazarın kitaplarıyla kıyaslanmasına yol açacak kadar iyi olacağı izlenimi veriyor fakat ilk kitabı ve okuduğum kadarıyla ikinci kitabında bu kadar abartılı bir söylemi hakkettiği pek düşünmüyorum. Bu tamamen benim şahsi fikirimdir. Kitabın çevirisi yine berbattı, çok absürt kelimelere yer verilmişti. Yayınevinin hatası olduğunu elbette biliyorum ama gerçekten çeviri konusunda sıkıntı yaşadıklarını düşünüyorum. Sanki dilimiz bir avuç kelimeden oluşuyor gibi davranarak ne kadar değişik kelime varsa kitabın içindeydi. Serinin ilk kitabı gibi olay örgüsü hangi zamanda olduklarını net bir şekilde belli etmiyordu. Olay örgüsünün hangi zaman dilimi içerisinde geçtiği benim için önemli bir ayrıntı çünkü hayal gücümün derinliklerinde daha iyi hayal edebilmem için gerekli olduğunu düşünüyorum ve bence yaratılan evren içinde bu çok ama çok gerekli ve olması gereken bir ayrıntı olduğunu düşünüyorum. Feyre herkesi Amarantha’dan kurtarıp Bahar Sarayı’na geri döndü fakat geri dönebilmeyi başarabilse de Feyre artık eski Feyre değildi. Herkesi kurtarması ona büyük bir bedele neden oldu. Her ne kadar da peri olmuş olsa da o hâlâ daha insan kalbine sahipti. Tamlin’in halkını kurtarmak için yaptıklarını unutamıyordu. Her gece kabus görüp uyanıyor, kusuyordu. Tamlin ise gün geçtikçe değişerek Feyre’yi oyuncağı gibi elinde tutmaya çalışan birine dönüşüyordu fakat bunun yanında Feyre’nin Gece Sarayı’nın Yüce Lordu Rhysand ile yaptığı anlaşma hâlâ geçerliydi. Bu kitap üç kısımdan oluşuyordu. İlk kısım Feyre’nin yaşadıkları yüzünden ruhsal ve bedenen çökmüş durumda olup, her gece gece gördüğü uykusunu bölen kabusları yüzünden kusmalar, bozuk psikolojisinin ona yaşattığı şokla bayağı bir hastalıklı ve çökmüş bir vaziyette olduğu hâllerini okuyoruz ve aynı zamanda bunlar olurken ilk kitapta boş boş oturan Tamlin bu kitapta sevgilisi kabuslar görüp kusarken yine boş boş oturuyordu ama bu sefer daha sinir bozucuydu. İlk kitapta halkı için bile bir yerlerini bile kıpırdatmayan Tamlin için yazar bu kitapta karakteri daha kötü birine dönüştürmek için elinden geleni ardında koymamış. Hayır yani, yazarın gıcık bir karaktere dönüştürme çabası içinde olduğunu Tamlin’i geçtim. Peri halkının, insan bir kız gelip onları kurtarmasına ve bütün bu yaşananlara rağmen herhangi bir minnet, düzgün bir saygı veya sevgi ya da ne bileyim hissedilmesi gereken duygu yoğunluğu ne Tamlin karakterinde ne de Tamlin’in halkında o duygu yoğunluğu yoktu. Feyre sadece laneti kıran, Tamlin’in karısı olacak kişiydi, pardon oyuncağıydı. Hadi Tamlin’i geçtim, halk neden düzgün bir saygı ibaresinde bulunmuyordu? Yazar sanırım Tamlin’den nefret etmemizi sağlamak için Tamlin ile beraber bütün halkından nefret etmemiz için elinden geleni ardına koymamış anlaşılan çünkü Tamlin yetmemiş gibi Lucien bile bu kitap boyunca oldukça sinir bozucuydu. Bu kitapta soğuduğum karakter arasına çok hoş olmayacak şekilde giriş yaptı. Yazarın okuyucuyu ters köşe yapmak istediğini anlayabilirim. Evet, ben de ilk kitapta avanak gibi bir köşede bekleyip Feyre seviyorum ayakları yapan Tamlin’in baş erkek karakteri olduğuna kanarak ilk kitabı bırakmıştım. Tabii ilk kitabı okuyup seriye devam etmeme isteğimin tek neden bu değildi, birçok neden elbette vardı fakat bu nedenin kitabı devam etmemenin sebeplerinden biri olduğunu söyleyebilirim. İlk kitapta zaten perilerin yapamayıp bir insan olan Feyre’nin lâneti kaldırması da garip ama bu ayrıntıyı kesinlikle görmezden geleceğim çünkü bunu takmak çok absürt kalabileceğini düşünüyorum. Bütün saraylar mal gibi sanırım bir kurtarıcının gelmesini bekleyerek hiçbir şey yapmamış, bir uğraş bir çaba içeresinde bulunmamış anlaşılan. Neyse, bana göre özel hayatında pasif davranan Feyre Bahar Sarayı’nda ona kim ne derse bir köle hemen kabullenip yerine getiriyordu. Ağzını açıp da demiyor ki: “Ben mutlu değilim, bunu böyle istemiyorum. Böyle bir gelinlik giymek istemiyorum!” Yani bu durum birçok örnekle açıklanabilir fakat Feyre’de tık yok. Evlilik gününe geldiğinde bile Rhysand onu kurtarmasa mutsuz olsa bile gider eminim ki Tamlin ile evlenirdi. Bu kadar pasif ve içinden geçeni söyleyemeyecek kadar aciz bir karakter oluşu hâlâ bu kitapta da devam etmesi hiç hoşuma gitmedi. Yeni katılan bir karakter daha vardı. Iante... O karakterden hiç hoşlanmadım, o karakter hakkında konuşmaya bile değeceğini düşünmüyorum. Bence Tamlin ile Iante tam birbirlerine göreler. Feyre yerine Tamlin Iante ile evlenebilirdi çünkü kitap boyunca Feyre ne olmasın dediyse düğün günü inadı o renk çiçekler ile etrafı süsledi. Gelinliği bile Iante kendi seçti yanlış hatırlamıyorsam. Yani Feyre yerine o Tamlin ile evlense hiç sırıtmayacaktı. İlk kitabı okumamın üzerinden epey bir zaman geçti, o yüzden ilk kitaptaki olaylara tamamıyla hâkim değilim fakat Tamlin karakteri ilk kitapta boş boş kalsa da —hatta Feyre onun halkını kurtarmak için çabalasa bile Tamlin kılını kıpırdamasa bile— bu kadar pislik bir karakter olduğunu hatırlamıyorum. Keşke yazar ilk kitapta da bunun izlenimi vererek, okuyucuya yedirerek bunu bize tamamıyla geçirebilseydi. İlk kitabı tam hatırlamıyorum, belki bunun etkisi olabilir fakat ben Tamlin’i ilk kitapta da pek sevmemiştim. Feyre ve Tamlin tam evleneceği sıra Feyre’nin bir anda içinden yardım eli direnmeye başlamasıyla bizim esas oğlanımız Rhysand bir anda ortaya çıkarak Feyre’yi anlaşmayı bahane ederek bir haftalığına yanına alır. Nedense Feyre bu ıstıraptan kurtulmuş olmasına rağmen benim hiç hoşuma giden bir sahne olmadı çünkü Feyrecik yine düşüncelerini düzgünce Tamlin’e ifade etmeden gitti ve anlaşma günleri bitmesinde bile bizim salak kızımız hâlâ daha içinde yiyip bitiren şüpheden bahsetmeden Tamlin ile evlenmeyi düşünüyordu. En sonunda bu Tamlin kızı eve hapsetmeye çalışınca Feyre Bahar Sarayı’nın terk ederek Gece Sarayı’na gider. Böylelikle kitabın birinci kısmı biter. Ayrılmak için Feyre Tamlin’e sadece not yollaması da bence çok saçmaydı. Tamlin’in sonlara doğru Feyre’nin Rhys’in etkisinde olduğunu düşünmesi bence gayet normaldi. Tamlin’in, Feyre’nin davranışlarını Ryhs ile aralarında yaptığı anlaşmanın ona yaptırdığı bir şey olarak görüyor olması gayet normal olabilirdi. Bu durumu hiç sevmedim. Buraya kadar sevmediğim kısım baş karakter Feyre’nin içine kapanık, dili bir yerine kaçmış gibi davranmasıydı. Onun dışında birinci kısmın bitimine kadar akıcı bir şekilde kitaba devam ettim, bunun sebebi birazcık spoiler yememden kaynaklı olabilir çünkü neler olacağı hakkında ufak tefek bilgi sahibi olunca o kısımlara gelmek için okumak için kendimi heveslendirdim. İkinci kısımda ise Gece Sarayı’nın Yüce Lordu Rhysand kendi şehrini, hakkında çıkan kötü dedikodulara rağmen iyi bir insan oluşunu bize göstermesiyle devam ediyordu. Bu kısımlar merak edici olsa da aşırı derece ayrıntıya girilmesi benim hoşuma gitmedi, ayrıntıdan kastım bir olayı anlatırken ta en başına kadar giderek tarihçesine kadar anlatılması okuyucu benim fikrimce fazla ayrıntıya boğarak olay akışının fazla bilgi bombardımanı tutulmasıyla beraber sıkıcı bir hâle bürünüp dikkati dağıtıyordu. Hatta yeni karakterlerimizden biri Amren —yanlış hatırlamıyorsam— bile “Artık konuya gel,” gibilerinden bir şey söylüyordu. Yani gerçekten bir şeyi anlatırlarken olayın başladığı yere kadar bütün ayrıntılarıyla anlatmaları kafamı duvarlara vurma isteğiyle doğdu. Bu kısım biraz acemice bir davranış olduğu kanısındayım. Fantastik romanlarda çoğu yazarın bu davranış biçime kanarak bu hayatı yaptığına arada denk geliyorum, yazarın benim fikrimce asıl amacı okuyucu yeterince ve doyurucu bilgi ile sıkmadan anlatmak istediğini anlatması gerekir. Tabii yeri gelince bilgi akışı fazlaca olabilir fakat bunu en iyi şekilde yapması okuyucuyu gereksiz bilgiye sokmadan olması gerektiğini düşünüyorum. Bunların yanında ikinci kısımda Rhysand, Feyre’nin güçlenmesini sağlamak, iyi bir sağlığa kavuşması için elinden geleni yaparak, ona arkadaşlık etmeye çalışıyordu ve ayrıca yazar Rhysand’i Tamlin’in tam tersi olduğunu belli etmek için elinden geleni ardına koymuyordu. Rhys, Tamlin karakterinin her yönden tam tersiydi. Feyre’nin bir hayatı, kararları, istekleri vb. olduğunu unutmuyor, onu el üstünde tutuyor ama bizim nankör Feyre adama her fırsatta hakaretler yağdırıyor. Feyre, Tamlin yüzünden Rhysand’a garip bir şekilde önyargılı davranıyordu. İlk kitapta ve bu kitapta ona yardım etmesine rağmen nankör gibi hiçbir şey demeden eleştirip duruyordu. Bu önceki kitapta da aynıydı. Çok gözüme batan bir kısım değildi hatta belli bir süre sonra aralarındaki bu çekişme eğlenceli hâle geldi, daha doğrusu ikisi kendi aralarında bir eğlence olarak kabul etmeye başladılar fakat yazarın Rhys’ı iyi göstermek için bu kadar çaba harcaması biraz komik durmuş. İkinci kısım sonuna doğru kitabı bırakma isteği doğdu, sevdiğim kısımlar da oldu. Rhysand’ın arkadaşları Mor, Azriel, Amren, Cassian ile tanışmak kitaba eğlence katsa da birinci kitaptan beri gelmesi gereken savaş bir türlü gelmemesi gına getirdi. Üstelik Rhys’ın Yüce Lord olmasına rağmen sırf kitabı alabilme uğruna herkesten sır gibi sakladığı şehrini açık etmesi oldukça acemice bir davranıştı. Aslında aklıma takılan birçok ayrıntı var ama hepsini hatırlamıyorum, hem her birinden bahsedersem inceleme uzayıp gider muhtemelen. Bir örnek vermek gerekirse Amren’i güç konusunda öve öve bitirilememesine rağmen köşeye sıkıştırıldıkların herhangi bir performans gösterememesi gerçekten çok saçmaydı. O kadar övülen karakter olmasına rağmen ortada hiçbir yoktu. Hani güçlüydü, hani Yüce Lordlardan bile güçlü ve yenilmezdi? Biz niye göremedik? Mesela Feyre ile kitabı almak için girdikleri tapınakta bunu görebilirdik. Son kısımlarda Feyre’nin kardeşinin bir periyle eş olma duruma bana yavan geldi. Eminim ki ilerleyen zamanlarda Nesta ile Cassian’in bir ilişkisi olacaktır. Yani Nesta neyse de diğer kız kardeşi böyle bir durumda olmasaydı iyi olurdu bence. Tamlin, Feyre’nin Rhys ile aralarındaki eşlik bağı bağını görmesine rağmen —yanlış hatırlamıyorsam— son duruma kanması aşırı saçmaydı. Bu adam Rhys ile aralarında eşlik bağını görmedi mi Allah aşkına? Bu kadar salak mıydı bu karakter? Hadi o inandı, ya diğerleri? Lucien şüphelendi zaten ama bir tek zeki o muydu yani? Tamlin bu kitapta resmen Ryhs ile Feyre arasına çomak sokulmak için var olmuş gibiydi. Bunlara rağmen Feyre’nin sondaki gülümsemesi eğlenmeme sebep oldu, hoşuma giden yerlerde var ama hoşuma gitmeyen kısımlar daha çok ağır bastığı için onlara bahsetmeye pek sıra gelmedi. Belli bir yere kadar akıcıydı, olay çok yoktu. En azından beklediğim kadar yoktu. Sanki giriş kitabı gibi olaylar gelişme aşamasına hazırlık gibiydi. Kazan için kitapları alırken bir heyecan yükseldi, o kadar. Çok zorlama kısımlar vardı, yazarın dilinden midir nedir bilemem ama bana geçmeyen yerler vardı. Söylenecek çok ayrıntı olmasına rağmen daha fazla uzatmak ve sevdiğim yerleri bahsetmeye çalışırken bile kitabı yerden yere vurmak istemiyorum. Okurken bazı kısımlar beni deli etse de ilk kitaba oranla bu kitabın bir tık daha iyi olduğunu söylemeliyim fakat ayrıntılara takılınca kitabın bu kadar övülecek tarafı olduğunu düşünmüyorum. Değişik bir şekilde kitabı devam etme isteğiyle doluyum ama ne zaman devam ederim hiç bilmiyorum. Tekrardan böyle boğucu bir okumaya hazır olduğuma inanmıyorum. Belki de daha ferah, rahatlatıcı ve mantık hatalarının bu kadar yer almadığı bir kitap okumaya ihtiyacım var. Biri sorsa tavsiye edebileceğim bir seri olduğunu pek düşünmüyorum ama ayrıntılar ile kafayı benim gibi yormayacak biriyseniz kesinlikle okunabilir ve zevk alabileceğiniz kitap olduğunun kanısındayım. Okumayı düşüncelere keyifli okumalar dilerim.
Dikenler ve Güller Sarayı
Dikenler ve Güller Sarayı
kitabı için yaptığım inceleme: #184070770
Sis ve Öfke Sarayı
Sis ve Öfke SarayıSarah J. Maas · Dex Yayınları · 20202,925 okunma
·
173 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.