"İşte, o an," dedi Asır gülerek önüme çıktığında. "Prensin, ayak kabıyı prensesin ayağına giydirdiği an." Parmaklarını havada sihir yapıyormuş gibi kımıldatıp ağır hareketlerle arka cebine doğru g türdü, cüzdanını çıkardı, onun içinden bir kart çıkardı ve tam gözle rimin hizasında sallamaya başladı. "Gördün mü, bu bir Akbil."
"Her zaman, her şeyi bu kadar teatral hâle mi getirirsin?" Onun kadar büyük bir gülümsemeyle hafifçe zıplayıp kartı elinden aldım ve onu beklemeden turnikelere doğru koştum. Dün edindiğim tecrübeye çok güvenmemiş, önümdeki insanları izlemiş ve nihayetinde yakalanmadan ve o şeylerle bir kez daha savaşmak zorunda kalmadan turnikenin diğer tarafına geçmiştim.
Neredeyse, tutsaklığı yeni bitmiş bir mahkûmun gökyüzünü ilk kez gördüğü o an gibi "Özgürlük!" diye bağıracaktım.