Gönderi

Şimdi soru şu: Nasıl oldu da Katar gibi Kıbrıs büyüklüğünde bir yarımada, son yirmi yıl içinde Ortadoğu ve dünya dengelerini tehdit edici bir güce kavuştu? Bu gücü sağlayan elbette orada yaşayan (ve büyük çoğunluğu köle gibi çalışan yabancı işçilerden oluşan) insanların özel yetenekleri değildi. Bu gücü yeraltından çıkarılan zenginlikler sağlamıştı: Petrol, doğalgaz, özellikle de likit doğalgaz! Katar'ın dünya üretiminde ilk sıralarda yer aldığı bu unsurlar, ülke ekonomisinde, 2014'te, 210 milyar dolarlık bir değere yükselmişti. 1995'ten itibaren petrol ve doğalgaz gelirlerindeki sıçrama, özellikle de likit gaz ihracatında ülkenin dünyada ilk sıraya oturması, aslında son diplomatik krizi büyük resim içinde açıklayıcı niteliktedir! 1995 yılında Katar bir saray darbesi yaşamış ve Haziran ayında Başbakan Hamad bin Halifa el Tani babasını tahttan indirerek kral olmuştu. Usul buydu; zaten azlettiği babası da 1972'de kuzenini devirerek tahta oturmuştu. Ne var ki Hamad el Tani ile Katar' da bir "Islahat" dönemi başlıyordu. Bu "Islahat"ın en önemli maddesi -dört yıllık bir hazırlıktan sonra Nisan 2003'te ilan edilen- bir anayasa idi. Siyasi partilere izin vermeyen bu anayasaya göre bir Danışma Meclisi (Meclis al Şura) kuruluyor ve 45 üyeden oluşan bu meclisin otuz üyesi seçimle geliyordu. Diğerlerini de Emir tayin ediyordu. Seçme ve seçilme hakkı kadınlara da tanınmıştı. Üstelik kadınlar (yönetici zümre dışında pratik bir anlam taşımasa da) giyim kuşamlarında da özgür idiler. Ayrıca anayasa her türlü inanç özgürlüğünü de tanımıştı. Yine de dönemin asıl büyük atılımı medya alanında gerçekleşti: Al Jazeera TV'nin kurulması, haberleşme özgürlüğünde ülkeyi Arap dünyasında "örnek" konuma sokmuştu. Oysa aslında Katar usulü Vahabizm'in de sınırları vardı ve bu "örnek" ülkede insanlar hala kırbaçlanarak cezalandırılıyor, eşcinseller idam talebiyle yargılanıyor ve nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil eden yabancı işçiler hiçbir şekilde Katar vatandaşlığına kabul edilmiyordu. Üstelik Al Jazeera'nın temsil ettiği "basın özgürlüğü" de Katarlılar için değildi. Bu kanalın dünyaya yaydığı haber ve yorumlarda, tüm Müslüman ülkeler için ağır eleştiriler yapılıyor, fakat Katar bunun dışında tutuluyordu. Erdoğan'ın da Noam Chomsky tarafından çok ağır sıfatlarla eleştirildiği söyleşisine yer veren Al Jazeera' da Katar'a en ufak bir eleştiri bile yapılamıyordu. Buna cesaret eden bir şair (Muhammed el-Acami) bir yıl önce müebbet hapse mahkum edilmiş, sonra cezası 15 yıla indirilmişti. İşte Katar rejimi ile komşuları arasında ipleri koparan husus da aslında bu tek taraflı işleyen medya silahı oldu. Bu durum kabul edilemezdi.
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.