Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1920 öncesi Kars'ın durumu: 93 harbi diye bilinen Osmanlı Rus savaşının ardından imzalanan Berlin Antlaşması uyarınca, Osmanlı ordusunun Erzurum'a çekilmesiyle birlikte Kars, 1878'de 30 Ekim 1920'ye kadar -sadece kısa bir dönem hariç- Rusya topraklarında kalmıştır. Bu süre zarfında Kars'ın sosyo-politik, sosyo-ekonomik mizacını belirleyen ülke Rusya olmuştur. Mimarisinden günlük hayatın her detayına kadar Çarlık Rusya'nın izlerini taşıyan, demografik açıdan birçok farklı ulus ve azınlıkların bir arada yaşadığı Kars, 1917 Bolşevik ihtilalinin Kafkaslarda yarattığı devrimci ortamdan etkilenmiştir. Şehrin ve yörenin sosyal demokratlardan eski İttihatçılarına kadar uzanan entelektüelleri, demografik yapıyı da dikkate alarak 17-18 Ocak 1919'da, 'Cenûb-i Garbi Kafkas Hükümeti Muvakkate-i Milliye'si' adı altında geçici hükümet kurmuşlardır. Geçici hükümet 25 Mart 1919'da aldığı bir kararla 'Cenûb-i Garbi Kafkas Hükümeti Cumhuriyeti'ni ilan etmiştir. Ermeni, Rus, Rum, Malakan, Tatın, Terekeme, Kürt, Türkmen, Polonez, ve Türk idareci ve memurlardan oluşan bu Cumhuriyetin bir diğer özelliği de, Bülent Tanör'e göre, üslubunda Anayasa (Teşkilatı Esasiye Kanunu), 'Cumhurreisi, 'vatandaş', 'demokratiklik', 'Türkiye', gibi kavramların yer almasıdır. (Bülent Tanör, Türkiye'de Cumhuriyete Geçiş sürecinin dinamikleri) Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan dört yıl önce, Tanör'ün dikkat çektiği kavramları kullanan Kars'taki bu Cumhuriyet, Anadolu'da o tarihlerde oluşmaya başlayan yeni idarenin liderleri tarafından (Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir) pek de sıcak karşılanmamıştır. Taşnak Ermenistan'ı ile Osmanlı siyasal coğrafyası arasında sıkışıp kalan bu küçük Cumhuriyet, liderliğinin gerek Türk tarafına, gerekse Sovyet Rusya'ya karşı izlediği dostane politikanın bedelini, 12 Nisan 1919'da İngiliz kuvvetleri tarafından devrilerek öder. Kars'taki bir diğer önemli husus, vaktiyle Çarlık Rusyası tarafından buraya sürgün edilen Malalanlar adındaki azınlıktır. Takriben sayıları 20 bine varan bu azınlığın karakteristik özelliklerinden biri, savaşa karşı olmaları ve hiçbir savaşa katılmamalarıydı. Etnik yapıları ağırlıklı olarak Rus olan bu dini azınlık Greko-Rus kilisesine bağlıydı. Kazım Karabekir'in karargahını Kars'a kurmasıyla birlikte, Bolşevik potansiyel olarak nitelendirilen bu azınlık, savaşmayı reddetmesine rağmen zorunlu askerliğe tabi tutulmuş ve bu, Moskova ile Ankara arasındaki pürüzlerden birisini oluşturmuştur. 43 yıl aradan sonra Kars'a adımını atan Türk ordusunun, henüz aradan üç ay geçmeden, kendisine muhalif gördüğü kalabalık bir grubu şu veya bu şekilde saf dışı bırakması, bahsettiğimiz tarihi sebeplerden ötürü imkansızdı
Sayfa 114Kitabı okudu
·
51 görüntüleme
Çağlar okurunun profil resmi
Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Suphi ile yaptığı bu görüşmenin hemen ardından aynı gün Ankara'ya gönderdiği şifreli mesajla görüşmeyi rapor etti. "Dış işleri bakanlığına: Yoldaş Mustafa Suphi ziyaretime geldi. (okunamadı) ... Olarak üçüncü enternasyonalin Türkiye içinde mutlaka komünizm uygulamasını kabul etmeyerek, toplumsal kaderini kendi kendine belirleyeceğini bildirdikten sonra, Anadolu harekatını toplumsal ayaklanmadan çok, sivil dış baskıya 'karşı ayaklanma' biçiminde gördüğünü söyledi. Bunu tasdik ettim. Sonra Mustafa Kemal Paşa çevresinin burjuvazi sınıfından olmayıp halk topluluğu sayılacağı yolunda, herhalde nezaketen iltifat etti. Fakat (okunamadı) ... Anadolu'ya geldiğini, işittiği komünist partisinin, bir ittihatçı partisi olmaktan korktuğunu, halbuki dünya proletaryasına karşı hoş görünmek ve bu kuvvetten yararlanmak için memlekette gerçek bir Komünist partisi kurulması gerektiğine inandığını söyledi Ben bunun bir ittihatçı partisi olmadığını, Anadolu harekatını yönetenlerin akıllıca önlemlerle Anadolu'da halkın yeteneğine göre, halk kitlesinin refaha kavuşmasını sağlayacak önlemlerin alınmakta bulunduğunu yeteri kadar açıkladım. İttihatçı paşaların keskinlikle Anadolu'nun içinde değil, dışında İslam dünyasında çalışabiliceklerini söyledi. Hilafet ve saltanatın kaldırılması inancına işaret etti ve şöyle dedi: Anadolu hareketini idare edenleri ve özellikle Mustafa Kemal paşa prensiplerini anlamakta ve bu prensiplere inanmış, bağlanmış gibi görünmeye çalışmış gibi gördüm. 2) kendisi hakkında edindiğim fikirlerdir: Zeki, bilgili, fazla kurnaz, konuşmalarında ihtiyatlı ve acelesiz. Rus sefiri ile memleket içine girmek ve Ankara hükümeti prensiplerine inanmış gibi görünmek istediğine bakılırsa bu kişinin yumuşak düşünce ve prensiplerle Anadolu hareketini yönetenlerin güvenini kazanmak ve böylece bir mevki yaptıktan sonra, Rus komünizminin gizli başı olmak suretiyle memlekette (bu düşüncesini) duyurmak ve uygulamak düşüncesinde olduğunu zannediyorum. (İsmet Bozdağ, Mustafa Suphi'yi kim öldürdü? Atatürk mü, Lenin mi?, Emre yayınları İstanbul 1992, s. 62-64)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.