Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
İKİ ADAM, ÇIPLAK İKİ TANE YA DA İ*BNE Mİ BUNLAR?
“Bir zamanlar, başka şeylerin yanı sıra hikaye anlatıcılığında da maharetli ve yetenekli olan Diotima adında Mantineialı bir kadından bir hikaye dinlemiştim. Hatta bir keresinde veba salgınından önce Atinalılara kurbanlar kesmelerini salık vererek hastalığın on yıl gecikmesini sağlamıştı. Aşkla ilgili şeyleri o öğretti bana. Şimdi onun anlattığı hikayeyi elimden geldiğince size anlatmaya çalışacağım.” Asıl adı Symposion olan bu metnin isminin anlamı; birkaç kıllı erkeğin bir araya gelerek alkol içip eğlendikleri etkinlik. Günümüzdeki karşılığı ise: Sıra Gecesi. Bir evde toplanıp (agathos’un evi), karakterlerimiz bal şarabı içip- o dönem ballı Cak Danyel yoktu- aşk üzerine bir dizi sohbet ederler. Çemberin bir ucundan sırasıyla aşk hakkında neler söyleyebileceklerini bizlere anlatırlar. Biz okurlarda, şölene hizmet eden köleler gibi uzaktan izleriz. Antik Yunan köleci bir toplumdu evet. O dönemde yaşamak isteyen romantiklere bir sorum olacak: Sokrates kendi öğrencilerini yakışıklı bulduğunda sevişmek istiyordu. Siz buna razı olur muydunuz? Metnin sonunda karşımıza çıkan Alcibiades Sokrates’e sana bu güzel bedenimi vereyim, sen de bana bilgeliği ver diyordu. Sokrates bilgeliği verecek miydi? Şşş. Spoiler olmasın. Birkaç sıkıcı konuşmadan sonra Aristofanes dinleyicilerine oldukça ünlenmiş, filmlere de konu olan bir mit anlatır. Mite göre insan ırkı başlangıçta üç cinsiyete ayrılmıştı: eril,dişil ve iki cinsiyetin özelliklerini taşıyan androjen cinsiyet. Dört kolları, dört bacakları ve biri önde diğeri arkada olmak üzere iki cinsel organları bulunuyordu. Bu tuhaf yaratıklar bir süre sonra küffarlığa düşerek Zeus’a başkaldırırlar. Zeus da bunları ikiye böler. Somun ekmek gibi keser adeta. Bu yüzden insan ırkı hep öteki yarısını aramaya başlar. Hep bir yanımız buruk ve eksik hissetmemizin sebebi de buymuş. Zeus’um Zeus’um “Bu ne çıldırtan denge Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe.” Aşk başlangıçtaki doğamızın iki parçasını bir araya getirir ve ikiyi tek yapar. Doğal olarak her birimiz kaybettiğimiz bütünlüğü yeniden kurmak için arayışa gireriz. Ah Pargalı ne güzel söylemişti: “aşk, aşk derim sultanım. İki iken bir olmak isterim.” Ulan Sülo neden boğdurdun şu herifi… bu mitostan da anlaşılacağı üzere ikiye yarılmış olan insandan üç farklı cinsel çekim açığa çıkar: Erkek ve Erkek, Kadın ve kadın, erkek ve kadın arasındaki çekim. Erkek ve kadın arasındaki cinsel münasabet başlangıçtaki androjen insanı yeniden oluşturmak içindir. Bu durum da insan soyunu devam ettiren, bireyin değil türün ölümsüzlüğünü amaçlar. Bu topraklarda “normal” kabul edilen bu birleşme Platon açısından olumsuz bir aşktır. Sadece üreme gerekliliğinden doğmuş “dayatılmış bir gelenek”tir. Burada aşk kendinde bir amaç değildir. Heterolar küçük düşürülür, aşağılanır ve vasat zevklerin sahibi olarak görülür. Heteroseksüellik amacını üremede, çocuk sahibi olmada bulan aşk pratiğidir. Burada bir tık üzüldüm. Ya Zeus neden biseksüel değilimmm. Düşlerim tutsak, yüreğim sürgün, içimde bir çocuk mutsuz. Murat Kekilli’nin “Çılgın” klibindeki beyazlar içerisinde tımarhane duvarlarının önüne oturup yere bakan hali gibi hissediyorum: “Tanrımm, bu söylediklerimin hepsi yalannnn” Kadın eşcinselliği üzerinde neredeyse hiç durulmaması bu mitin kadın düşmanı sonuçlarına işaret eder. klişeleşmiş agoraya kadınların ve kölelerin girmemesi olayına hiç değinmeyeceğim. Lakin Platon’u hemen taşlamaya gerek yok metnin ilerleyen kısımlarında, metnin ana konusunu anlatan bir kadın bulunuyor. Erkekler arasındaki cinsellik ise metnin tamamında politik ve etik tartışmaların odağındadır. Biraz atlama yapalım. Sıra Sokrates’e geldiğinde ise Platon’un diyaloğu yazma amacı açığa çıkıyor. Rahibe Diotima Sokrates’in ağzından Platon’un düşüncesiyle bağdaşan uzun felsefi bir konuşma yapar. Platon, kendi felsefesini aktarsın diye bir kadını seçmiştir. Diotima’nın anlattığı şeye bakılırsa, felsefe idealara yükselmenin yolunu, insanın güzele ulaşma arzusunda bulmaktadır. İnsan ilk olarak sonlu ve ölümlü olan şeylerden, görünüşlerden hareket ederek, her zaman var olan, değişmeyen, ebedi olan ideaya varmakta. Aşk metinde Eros mitinden hareketle ölümlülük ve ölümsüzlük, insan ve tanrı arasında durur. “Ortada yer aldığı için, aradaki boşluğu dolduran ve bütünü bir arada tutan odur". Platon’un iki bin yıldır başımıza bela ettiği iki dünyayı birleştirir. Görünenler ve idealar arasındaki boşluk aşk aracılığıyla kapanır. Tasavvuftaki aşk kavrayışı da buralardan filizlenmekte. Mevlana, Arabi ve Hallac yakaladım sizi. Diotima’ya göre aşk bir filozoftur. Onu filozof yapan şey ise "o bilge ve zengin bir baba ile bilge olmayan, hatta sefil bir anneden doğmuştur". Filozof her şeyi bilmez çünkü bilseydi şayet bilmeyi arzulamazdı ancak cahil de değildir çünkü öyle olsaydı şayet ihtiyacı olan şeyi bilemezdi. Platon burada bilge ile filozof arasında bir ayrıma gitmekte. Bilge kişi Diotima’dır. Sokrates ise filozoftur. Bunun temellendirilmesi için diğer diyaloglara gitmek gerekir. Hiç onu yapacak heveste değilim. Azcık siz de okuyun. Diotima ve Sokrates şu tanımda uzlaşır: . “aşk, iyiye sonsuza kadar sahip olmak isteğidir". Mutlu olmak güzele yakın olma arzusudur. Platon’un genel düşüncesine baktığımızda ise güzel aynı zaman da “iyi” aynı zaman da “adalettir”. Bütün ideaların üzerinde “iyi” ideası bulunur. İyi ideası diğer ideaların olanağını oluşturmaktadır. İyi bütün çokluğa birlik verir. İki erkek arasındaki aşk ise bizi başka türlü bir ölümsüzlüğe götürür. Diotima iki erkek çeşidinden bahseder. İlki doğum aracılığıyla “ölümsüzlükten pay alırlar” ikincisi ise ruhen doğurgandırlar, ruhun gebe kalacağı ve doğurabileceği bazı şeyler vardır. Sokrates’in kendisine ebe demesi de bu sebepledir. Ruhta doğan ölümsüz evlatlar ise fikirlerdir. Bu mini minnacık güzel ve ölümsüz evlatlara Homeros’un şiirlerinde ve Solon yasalarında rastlarız. Bilgiye giden yolda erotik bir yan bulunur. Aşkın gösterdiği felsefi yol, bir erkeği seven bir erkeğe, merdivendeki basamakları çıkar gibi serimlenir. Aşık tek bir bedenin güzelliğini sevmekten giderek bütün güzel bedenlerin güzelliğini sevmeye, sonrasında erdem ve bilginin güzelliğine, en sonunda ise sonsuz güzellik nesnesine, arzusunu yanıp tutuşturan güzel ideasına varacaktır. Tasavvuftaki aşk şiirlerini okuduğumuzda aklımızda bulunsun bahsedilen aşk bu aşktır. Mevlana ve şems arasındaki tartışmalı aşk böyle mi peki? Bilmiyorum. Burada aklıma Sokrates’in genç yağız delikanlıları görünce yeni sandaletlerini giymesi geldi. Bizim pasaklı yalın ayak, güzel bir bedene rastlayınca hemen çekiveriyor altına gıcır sandaleti.
Şölen
ŞölenPlaton (Eflatun) · Alfa Yayıncılık · 20214,018 okunma
··
552 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.