Gönderi

“İntihar, korkunç bir ölüm şeklidir. Ona yol açan ruhsal ıstıraplar genelde uzun, şiddetli ve hafifletilemez olanlardır. Bu keskin acıyı yatıştıracak bir morfin yoktur. İntiharda, ölüm çoğu kez şiddet dolu ve tüyler ürperticidir. İntihar etme eğiliminde olanların acısı kişisel ve tarif edilemezdir; bu yüzden böyle bir ölüm geride kalan aile fertlerini, arkadaşları ve meslektaşları anlaşılamaz bir kayıp duygusu kadar suçluluk duygusuyla da başa çıkmak zorunda bırakır. İntihar, kötü sonuçlarında tarifi imkânsız bir şaşkınlık ve yıkımı barındırır.” Birçok kereler intiharın eşiğinden dönmüş, yakın arkadaşlarından birinin intihar acısını yaşamış, psikiyatri profesörü unvanına sahip az sayıda kadından biri olan Kay Redfield Jamison intiharı ve kötü sonuçlarını böyle tanımlamıştır. Prof. Jamison’ın depresyonel ve bipolar hastalıklar geçirmiş bazı şair ve sanatçıları ve bu hastalıkların nedenlerini araştırdığı “Ateşe Dokunanlar; Manik-Depresif Hastalığı ve Sanatsal Mizaç” adlı kitabında “şairliğin aklî hastalıklara açık, klinik tedaviye en fazla başvuran mesleklerden biri olduğu belirtilmiştir. Kitapta özetle yaşamının merkezinde sürekli şiir olan insanların kendilerini sosyal hayattan gitgide soyutlayarak akıl hastanesine düşme veya intihar etme olasılığının yüksek olduğunun altı çizilmiştir. Elbette şairlerin intihara neden bu denli istekli olabileceğini uzun uzun tartışıp, eylemin ahlâka uygunluğu ya da aykırılığı üzerine bir hayli felsefi çaba da harcayabiliriz. Ama her zaman daha önemli soru, “intiharı düşünenler için ölümün değeri ve yararlılığı acaba nedir?” olmalıdır. Şair, kendini imha için seçtiği akıl almaz metotlar ve geride bıraktığı intihar notlarıyla kime, ne anlatmaya çalışır? Hayatla bağlarını sessiz sedasız koparmak yerine, neden geride kalanları acı ve pişmanlığa sürükleyen ilginç ölümleri tercih eder? Niçin kendine sunulmuş yaşam hakkını intiharla, alkolle, bazen tıbbî müdahaleyi zehir ilan edip reddederek, bazen yazdığı her şeyi on dokuzunda yakıp silaha ve savaşa koşturan Rimbaud gibi hayatını acılarla yineleyip durur? Acaba şair yaşam boyunca şiirlerinde aradığı ilgi ve fark edilme beklentisinin zirvesine, yok oluşla mı ulaşır? J. Paul Sartre’nin tespitiyle “intihar, var olmanın bir başka yolu mudur? Ya da Zweig’in tanımlamasıyla şair “Bazen ölmeyi beceren ve ölümden zamanı aşan bir şiir yaratmayı bilenlerin uğraşı” mıdır? Kısaca bu sorular “felsefe, şiir ve sanatla uğraşan herkes niçin melankoliktir?” diye soran Aristo’dan beri hep aynı…
·
58 görüntüleme
Koray okurunun profil resmi
Çok şükür içinden asla çıkamayacağımı düşündüğüm bu konuyu 29-30 yaşına kadar bir daha açmamak şartı ile rafa kaldırabiliyorum. Noktayı koymamda bana yol gösteren İsmet Özel hocamdan Allah razı olsun. Özetle: İntihar, geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır. Bu mesajı verebileceğin tıynette insan olmadığını düşününce de intihar etmiyorsun.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.