Devletin gölgesi hemen hemen bütün beşeri faaliyetlerin üstüne düşer. Eğitimden İktisadî işletmeye, sosyal refahtan halk sağlığını korumaya ve iç düzenden dışa karşı savunmaya kadar, devlet şekillendirir ve denetler; şekillendirip denetlemediği yerde ise düzenler, teftiş eder, yetki verir veya yasaklar. Hayatın genellikle kişisel veya kişiye özel olduğu düşünülen boyutları bile (evlilik, boşanma, kürtaj, ibadet vs.) nihâî anlamda devlet otoritesine tabidir. Bu bakımdan, siyasetin sıklıkla devlet, onun kurumsal örgütlenmesinin analizi, onun toplum üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi vb. ile ilgili bir çalışma olarak anlaşılması şaşırtıcı değildir, ideolojik tartışma ve parti politikası, mutlaka devletin temel işlevi ve rolü etrafında döner: neler devlet tarafından yapılmalı ve neler özel bireylere ve birliklere bırakılmalıdır? Bu çerçevede, devlet gücünün tabiatı, siyasî analizin merkezî temalarından birisi olmuştur. Bu tartışma (“devlet tartışması” olarak isimlendirilir), siyaset teorisindeki en derin ve en sâbit ayrılıkları da gündeme getirmektedir.