Gün en güzel silahlarını bırakıyor, akşamın alacakaranlığı karşısında, acı ton değişimleriyle, çalı çalı, yol yol, gül gül, geri çekiliyordu.
Mırıltılı bir nöbetçi, inatçı bir buz kütlesi olan süs havuzu durgun karanlıkları deliyor, onun dik, sıvı palmiyesi etrafındaki çiçek öbekleri mırıltılarla doluyordu. Taze otun içinde binlerce yıllık bir macera yaşanıyordu. Derken bir badem ve toz kokusu genç adamın içini bulandırdı. Gözleri hizasındaki ufuk çizgisi eski bir tiyatronun sahne ışıkları gibi yandı; ..
.